Ben küçükken anneannem hep, "Güzelin kaderi olmaz, Allah çirkin kaderi versin" derdi. Yaşadıkça, bu atasözünün de ne kadar doğru olduğunu gördüm. İnsanın kaderini değiştiren güzelliği değil, güzelliğin artırdığı beklentilerdir.
Bir labirent "depresyon" dedikleri, çıkış yollarını bulsan dahi yürümek istemediğin. Buralara kadar gelirken kaybolmayayım diye yol boyu serpiştirdiğim ekmek kırıntıları vardı. Hepsini evham kuşları yedi kıtır kıtır. Geri dönemedim. Etrafıma umutsuzluktan perdeler çekip, üzerime endişeden battaniyeler ördüm.
Köşeli bir kadındı Ayn Rand. Kansere yakalandığında kimsenin bunu duymasını istemedi. Hastalığını bir zaaf gibi gördü, bir hata gibi taşıdı. Entelektüel yetersizlikten ya da düşünsel bir aksamadan kaynaklanan fiziksel bir maraz. Sonunda kanseri yenmeyi başardı. Beynin beden karşısındaki zaferi.
"Olmaz, Can Derviş Hanım gitmesin bakmaya. O giderse, 'Allah bize bu hırsızı sebepsiz göndermemiştir, vardır bunda da bir hayır' diyerek tutar adamı yemeğe davet eder. Sonra da hemen özgür bırakır."
Açık bir kitap kabul edeceksin şu koskoca kâinatı. Okurunu bekleyen bir kitap gibi. Her gününü ayrı ayrı okumak lazım. Ne geçmişe ne geleceğe odaklanacaksın. Aslolan şu andır. Sayfa sayfa gideceksin.