“…öyle ki görmüyordum onu. Ama salonun yarı karanlığında her yerde, her seste, kendi içimde onun varlığını hissediyordum. Görmediğim her bakışı, her hareketi yüreğime yansıyordu.”
Benim için en kötü olan da yaşamın alışkanlıklarının bizi belirli bir kalıba sokması, duygumuzun günden güne özgürlüğünü kaybetmesi, zamanın tekdüze, tutkusuz akışına boyun eğmesiydi.
...sevgimin büyümesi durmuştu artık ve sevgiden başka yeni bir huzursuzluk duygusu sokulmaya, sızmaya başlamıştı ruhuma. Onu sevmek mutluluğunu tattıktan sonra onu yalnızca sevmek az geliyordu bana.