Sayfa Sayısına Göre Aklın Yeni Sınırları Sözleri ve Alıntıları
Sayfa Sayısına Göre Aklın Yeni Sınırları sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Aklın Yeni Sınırları kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Her orta sınıf Amerikalının bilgi işi ülkesine giderken geçmek zorunda olduğu gişeleri düşünün. İşte birkaç örnek: PSAT, SAT, GMAT, LSAT ve MCAT. Kısaltmaların son iki harfi hariç herhangi bir benzerlik fark ettiniz mi? Bu araçların hepsi, temelde su katılmamış Sol Beynin Yönettiği Düşünce Biçimi'nin öğeleri olan bir şeyleri ölçüyor. Bunlar mantık ve analiz gerektiriyor ve test olanlar, bilgisayar gibi, tek bir doğru yanıta yöneldikleri için ödüllendiriyor. Alıştırma doğrusal, sıralı ve belli bir süreyle sınırlı. Teker teker tek bir doğru yanıtı olan soruları yanıtlıyorsunuz. Süre bitene dek hep bir sonraki soruya geçmeyi sürdürüyorsunuz. Bu testler, en yüksek konumları en yetenekli kişilere vermeyi öngören meritokrasi düzenine sahip orta sınıf toplumuna girmek için önemli kapı bekçilerine dönüşmüş durumda. SATokrasi yarattılar; iyi yaşama erişimin iyi, sırasal ve hızlı mantık yürütme yeteneğine bağlı olduğu bir rejim bu. Ve sadece bir Amerikan fenomeni değil. Birleşik Krallık'taki giriş sınavlarından Japonya'daki hızlandırılmış hazırlık okullarına, gelişmiş ülkelerin büyük bölümünde sol-beyin insanı olan bilgi işçileri yaratmak için dikkate değer zaman ve parasal kaynak ayrılıyor.
Bilgi işçileri, Drucker'ın kaleme aldığı gibi, "fiziksel güçleri ya da el becerileri için değil, okulda öğrendiklerini işlerinde kullandıkları için para ödenen insanlardır." Bu grubu, geriye kalan iş gücünden ayıran, "kuramsal ve analitik bilgileri edinme ve kullanma yetenekleriydi." (Diğer bir deyişle, Sol Beynin Yönettiği Düşünce Biçimi'nde uzmanlaşmışlardı.) Hiçbir zaman bir çoğunluk haline gelemeyebilirler, demişti Drucker, ancak yine de "yükselmekte olan bilgi toplumuna karakterini, liderliğini ve sosyal profilini onlar verecektir."
Zenginliğe ilişkin çelişki şu ki Yaşam standartları 10 yıllık dönemlerde istikrarlı olarak yükselirken bireylerin, ailelerin yaşamlarında hissettikleri mutluluk değişmedi işte bu nedenle giderek daha fazla sayıda insan zenginlik sayesinde başına buyruk ancak yeterince tatmin olmamış biçimde söz konusu çelişkiyi anlam arayışları ile çözmeye çalışıyor. Kolombiya üniversitesi'nden Andrew Delbanco'nun açıkladığı gibi, "Çağdaş kültürün en çarpıcı özelliği, aşkınlığa duyulan giderilmemiş açlık."
Londra İşletme Okulu'nun araştırmasına göre, satıştan ürün tasarımına ayrılan her yüzde birlik pay, şirketin satış ve karlarında ortalama yüzde 3 ila 4'lük bir artış sağlıyor.
En azından yaşamlarımızı iyileştirme kapasitesi nedeniyle maneviyatı ciddiye almamız gerekiyor; çoğumuz maddi gereksinimlerimizi karşılamışken (hatta fazlasıyla karşılamışken) bu, daha da değerli olabilecek bir şey. Örneğin, modern yaşamın kimi sorunları -stres, kalp hastalığı, vb.- ruha başvurarak hafifletilebilir. Duke Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre, düzenli olarak dua eden insanlar etmeyenlere göre ortalama olarak daha düşük kan basıncına sahip. Johns Hopkins'den araştırmacılar, dinsel ibadetler katılmanın, insanların kalp hastalığından, intihardan ve kimi kanser türlerinden ölme riskini azalttığını saptadılar. Kimi araştırmalar, yaşamın anlam ve amacına önem veren kadınlarda virüslere ve kimi kanser türlerine karşı koruyucu işlev gören bazı hücre türlerinin daha yüksek düzeylerde bulunduğunu da ortaya koydu. Kimi çalışmalar ise yaşamın daha yüksek bir amacı olduğu inancının insanları kalp hastalığından koruyabileceğini belirledi. Dartmouth College'daki bir çalışmaya göre, açık kalp ameliyatı olmuş hastaların hayatta kalmasını belirleyen etkenlerden biri de inanca ve duaya ne kadar güvendikleri. Görünen o ki –birçok biyolojik ve davranışsal değişkenin kontrolünde değerlendirildiğinde bile- düzenli olarak kiliseye (sinagoga ya da camiye) giden insanlar gitmeyenlerden daha uzun yaşıyor.