Halil Efendi hocayı getirtip okuttu. Hoca okudu ama:
-Bak Halil Efendi, dedi. Bu iş okuyup üfleme işi değil. Sıkıntısı olana, bir kederi olana okunur, iki lâf edersin, yüreği rahatlanır. Ama bu oğlancık hasta. Bakamayacaksınız, neye anasından ayırır, evinizde hırpalar durursunuz. Nazmiye bu oğlana analık mı eder?
-Hoca, sen de işi uzattın gayri.
Hoca:
-Bir lâf ederler, dedi. Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil. Suçlu insan suçunu başkalarından dinlemek istemez. Gelgelelim olan biten ortada. Başına belâyı satın aldın sen. Babasının başından atmak için bedavadan vereceği kıza üstelik yirmi beş bin kağıt saydın. Nesine? Yolsuzluğuna mı? Bu kadın sana gelin geldi geleli evine uğrayan bir komşu kaldı mı?"
-Yusuf Efendi be, sen bu eşekle sırat köprüsünden mi geçeceksin?
Yusuf Efendi:
-Neden gerekti bu lâf? dedi.
Adam güldü:
-Öyle ya, dedi. Bu yaşa gelmişsin, elinde eşek varken binmiyor, bu yokuşu yürüyerek çıkıyorsun.
Yusuf Efendi:
-Oğul, dedi. Eşeği de Allah yarattı. Onun da canı var.
-Ya senin canın yok mu ağam.
-Benim de canım var. Ama şehirden beri bu hayvan beni taşıyor. Az buz yol mu. Aşağıda söğütlü çeşmede biraz dinlendik. Şimdi dizimde derman varken çıkıyorum işte. Bu eşek de var bir on iki yaşında. Eşeklere göre bu yaş ihtiyarlıktır.
Yusuf Efendi:
-Yaşar, dedi. Dedene yardım etsene.
Çocuk durumsadı:
-O benim didem değil gayri, dedi. Anama çok ettiler.
Yusuf Efendi:
-Kimseye hınç besleme, dedi. İnsanlar kendi kötülüklerinin cezasını kendileri çekerler. İnsan yüzlemek ayıptır. Var dedenin yanısıra git. Adam çok kahırlanmış. Ne olsa senin bubanın bubası.
Yaşar belki istemeyerek koşup Halil Efendi'ye yetişti. Yanına sokulup.
-Benim omuzuma dayan Dide, dedi.
Halil Efendi çocuğa içleri yaşlı gözlerle baktı.
-Bilemedim Yaşar, dedi. Ben bilemedim, kötü etmişim ben.