Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Anılar, Düşler, Düşünceler

Carl Gustav Jung

Anılar, Düşler, Düşünceler Gönderileri

Anılar, Düşler, Düşünceler kitaplarını, Anılar, Düşler, Düşünceler sözleri ve alıntılarını, Anılar, Düşler, Düşünceler yazarlarını, Anılar, Düşler, Düşünceler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tanrı’nın dünyası
“Tanrı’nın dünyası” insanüstü olan her şeyi içerir: Göz kamaştırıcı ışık, boşluğun karanlığı, sonsuz evrenin ve zamanın duyarsız aldırmazlığı ve mantığa sığmayan rastlantılar dünyasının gizemli garipliği; tümünü. 
Reklam
Tanrı ancak insan egosuyla, tüm kozmosu içine alan tek ve dünyaüstü bir ego arasında bir benzeşme yaptıktan sonra algılanabilir.
Yaşamım boyunca sık sık bilmemin olanaksız olduğu bir şeyi ansızın bilmişimdir. Bu bilgiler bana sanki kendi düşüncemmişçesine gelir. Anneme de böyle olurdu. Ne söylediğinin bilincinde olmazdı. Sanki mutlak yetkisi olan bir ses tıpatıp gerçeğe uyan şeyleri ona söyletirdi.
Görmek istemediğim zamanlar aydınlığı örtüp kendimi sonsuza dek aldatabilirim ama gene de işin gerçek yüzünü her zaman bilerek. Bir süre aldatılabilen ama sonunda koklaya koklaya bir şeyi bulup çıkabilen bir köpeğe benzerim. Bu “gerçeği görebilme” yeteneği içgüdüsel ya da başkalarıyla ‘participation mystique’ denen birleşmenin sonucudur. Bireysel olmayan bir algılama ile gören “gözlerin arkasındaki gözler”dir bunlar sanki. 
Her şeyden çok da, geceye, düşlere ve "Tanrı"nın doğrudan doğruya onun içine işlediği her şeye yakındı. Tanrı sözcüğünü tırnak içine aldım; çünkü bana, beni de, doğayı da her ne kadar kendini ifade etmek için yaratmış olmasına karşın, bunlar tanrısal saymıyor gibi geliyordu. Hiçbir şey beni, yalnızca insanın, Tanrı’nın sureti olduğuna inandıramazdı. Bana göre, ulu dağlar, nehirler, göller, ağaçlar, çiçekler ve hayvanlar, gülünç giysileri, kötülükleri, bayağılıkları, vurdumduymazlıkları, yalanları ve her şeyden çok da iğrenç bencillikleri olan insanlardan çok daha fazla Tanrının özünü gösteriyordu.
Reklam
Daha önceleri anlayamadığım şeyleri anladım. "Babam işte bunu anlayamadı," diye düşündüm. Tanrı'nın isteğini sorgulamamış, derin inancı nedeniyle ve belirli nedenleri öne sürerek buna karşı çıkmış ve dolayısıyla, O'nun, her yarayı saran ve insanın her şeyi anlamasına neden olan mucizevi lütfunu hiçbir zaman elde edememişti.
Tanrı’nın karşı çıkılmaz gücüne boyun eğince, O'nun iyiliği ve bilgeliği bana gösterilmişti. Sanki aydınlanmış gibiydim.
Doğa bana mucizelerle dolu geliyordu; onun içine dalmak istiyordum. Her bir taş, her bir bitki ve doğanın her bir parçasi canlı ve anlatılmayacak denli olağanüstüydü gözümde.
Beni en çok işin içinden çıkamadığım denklemler bunaltıyordu: a=b'ye ve b=c'ye, o halde a=c'ye. Tanıma göre a, b'den farklıydı; öyleyse bırakın c'yi bir yana, b'ye nasıl olup da eşit olabiliyordu? Eşitlik söz konusu olduğunda hep a=a'ya, b=b'ye vb. deniyordu. Bunu anlıyordum ama, a=b bence büyük bir yalan ya da bir üçkağıttı. Öğretmen, yaptığı paralel çizgilerin tanımına ters düşerek bu çizgilerin sonsuzda birleştiklerini varsaydığımda da sinirleniyordum. Bence bu yalnızca cahilleri kandırabilecek aptalca bir numaraydı ve bu nedenle hiç üstüme alınmıyordum.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.