Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Anılar ve Düşünceler - 2

Erdal İnönü

Anılar ve Düşünceler - 2 Gönderileri

Anılar ve Düşünceler - 2 kitaplarını, Anılar ve Düşünceler - 2 sözleri ve alıntılarını, Anılar ve Düşünceler - 2 yazarlarını, Anılar ve Düşünceler - 2 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
416 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
136 günde okudu
“Anılar ve Düşünceler”in ilk cildinin incelemesine şöyle başlamışım: “Şirkette sohbet ederken şaşırarak ayırdına vardığım bir konu var. Genç nesil, yani 30lu yaşlarının başlarında olanlar ve daha küçükler, AKP iktidarından önceki dönemi hiç bilmiyorlar. Yani Kenan Evren’li, Demirel’li, Özal’lı, Ecevit’li, Erbakan’lı, bol koalisyonlu, gazetecilerin
Anılar ve Düşünceler - 2
Anılar ve Düşünceler - 2Erdal İnönü · Boyut Yayın Grubu · 200713 okunma
Üslup ...
Bir gün Özal tarım politikasında taban fi­yatlarını düşük tutmasını eleştirmeme kızarak benim için, "Gözün kör olmasın, işi bilmeyen insanlar parti lideri olursa böyle olur!" dedi. Bu söze karşı tep­kimi soran gazetecilere, "Kendisi de açıkgözlük yapmasın!" diye yanıt verdim.
Sayfa 386Kitabı okudu
Reklam
Çok yazıktır ki, Özal'ın, "Halka hizmet, alınan oy karşılığında yapılır!" şek­linde açıkça ifade etmekten çekinmediği, siyaseti bir çeşit ticaret gibi gören yaklaşımı, yıllarca süren çabaların yerleştirmekte olduğu sağlıklı bir geleneği yaraladı ve yanlış doğrultuda gelişmelere yol açtı. Parti sözcülerinin seçim kampanyasını, "Oy verin de hizmet getirelim!" biçiminde basit bir alışverişe indirgemeleri, seçmenleri de "şu isteğimizi yapmayı vaat edin de öyle oy vere­lim" konumuna getirdi. Örneğin, hemen her ilçenin il olma dileği ve buna yö­nelik vaatler bu yaklaşımın kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıktı. Böyle­ce kamu yönetiminde sağlıklı gelişme olanakları da fena halde hırpalandı.
Sayfa 366Kitabı okudu
Siyasette, başarıya götüren taktik­lerin, kısa vadede, ahlaki görüşlerden daha yararlı olduğunu bir daha gördük. Şu da var ki, bir iktidarın yerleşmiş demokrasi anlayışına uymayan davranışla­rı, yalnız ahlaki değerlere değil, toplumun somut çıkarlarına da sonunda zarar veriyor. Çünkü böyle bir tutum, demokrasilerde iktidarla muhalefet arasında her zaman bulunması gereken güven ortamını zedeliyor. "Bu iktidar, kendi çı­karı için her şeyi yapabilir!" düşüncesinin kök salmasına yol açarak, toplumun bunalımlara karşı direncini zayıflatıyor. Sıkıştıklarında, iktidarların dilinden düşmeyen "ulusal birlik" ve beraberlik yaklaşımını etkisizleştiriyor.
Sayfa 358Kitabı okudu
Üniversite özerkliğine yönelik, İsmet İnönü'den... Yıl 1946
''Üniversitelerdeki elemanlar Türkiye'nin en iyi eğitim görmüş, en iyi yetişmiş insanlandır. Onların kendile­rini yönetemeyeceklerini nasıl kabul edebiliriz?"
Sayfa 180Kitabı okudu
2. Dünya Savaşı'nın hemen sonrası, yıl 1945
"Tam o günlerde Sovyetler Birliği, zaferle birlikte uyanan yayılmacılık eğilimi içinde ülkemizden toprak ve üs istemişti ve biz derhal reddetmiştik."
Sayfa 157Kitabı okudu
Reklam
Toprak reformu denemesi - 1945
"Babam her köylümüzün ekip biçebileceği bir toprak parçasına sa­hip olmasını insanca yaşamanın temel koşulu sayıyor ve devletin bunu sağla­makla görevli olduğuna inanıyordu. Bu yolda bü­tün gücünü kullanmaya kararlı görünüyordu. Öte yandan tasarı daha encüme­ne geldiğinde görülmüştü ki, Meclis'teki büyük toprak sahibi milletvekilleri bu tasarıya şiddetle karşıydılar ve tasarıyı bu şekliyle geçirmemek için takım halin­de mücadeleye girişmişlerdi. Başlıca sözcüleri Adnan Menderes ve Emin Sazak olarak görünen bu milletvekilleri Meclis'te azınlıkta olduklarını bildikleri için toprak reformu fikrine doğrudan karşı çıkmıyorlar, ancak tasarının etkisiz kal­ması için dolaylı bir yönteme başvuruyorlardı: Önce tasarının her ayrıntısını ele alıp pratikte uygulanamayacağını göstererek değişiklik istemek, böylece görüş­meleri sürekli uzatmak, ikinci olarak da pratik kolaylık sağlayacağı gerekçesiyle toprak dağıtımını olanaksız kılacak değişiklikleri kabul ettirmek. Çiftçiliğin tek­nik konularını iyi bildikleri için bu taktiği başarıyla uyguladılar. Tasarı Meclis'ten geçmişti. Ama CHP içinde önemli bir ayrılık da doğmuş­tu. Bu ayrılığın yeni bir partinin ortaya çıkmasına yol açabileceği sofradaki tartışmalarda çok söylenmişti. Hatta bu nedenle babama konunun bu kadar üzerinde durmaması öğütleri de verilmişti. Ancak babam için bu ne zamandır beklenen bir temel reformdu. Her ne pahasına olursa olsun tasarı yasalaşma­lıydı. Yasalaştı, ama gerçekten yeni bir partinin doğması da gecikmedi ve bu oluşum yasanın etkili bir şekilde uygulanmasını engelledi."
Sayfa 156Kitabı okudu
Turancılık ve gösterileri
"Ankara'daki gösterilerin arkasında bir gizli örgütün bulunması olasılığının babamı kaygılandıran başka bir yönü de bu örgütün bir şekilde hükümetin dış politikasını etkileyerek, Hitler Almanya'sının savaşı kaybettiğinin görüldüğü bir dönemde bizi Sovyetler Birliği'yle bir çatışmaya götürmesi idi. 1. Dünya Savaşı'nda Fransa'ya saldıran Alman ordularının Marne muharebesinin ardından geri çekilmek zorunda kalarak savaşı kazanma umutlarını kaybetmelerinden sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir takım oldu-bittilerle Almanya lehinde savaşa sokulduğunu unutmamıştı. Onun için şimdi Alman orduları Rusya'dan çekilirken dış politika yönetimini hükümet denetiminden çıkarabilecek baskıların oluşmasına karşı çok duyarlı idi."
Sayfa 156Kitabı okudu
Turancılık
"Atatürk ile arkadaşlarının gerçekçiliği ile Enver Paşa gibi İttihat ve Terakki liderlerinin hayalciliği arasındaki önemli fark Turancılık konusunda da kendini göstermişti. Ülkemiz insanlarının çıkarlarını gözardı eden hayalci yaklaşımların Balkan Savaşı'nda, 1. Dünya Savaşı'nda başımıza ne büyük dertler açtığını, ne kadar pahalıya mal olduğunu babam gayet iyi hatırlıyordu. Sofrada Hasan Ali Yücel ile konuşurken 'İmparatorluk zamanında biz Turancılık yapmadık, yapacağız dedik. Öteki devletler de aman yapmasınlar diye üzerimize geldiler!' demişti."
Sayfa 155Kitabı okudu
Güç gösterisi yapmak istemiş, Sabahattin Ali'yi kurban seçmişler...
"Olaylar Turancı akımın önde gelen bir sözcüsü olarak bilinen ve İstanbul'da bir lisede edebiyat öğretmenliği yapan Nihal Atsız'ın Orkun dergisinin 1 Mart 1944 ve 1 Nisan 1944 tarihli sayılarında iki yazı yayımlayarak, gizli solcu yayın ve faaliyetlerden yakınması ve ikinci mektubunda solcu faaliyette bulunan kişilerin adlarını vermesiyle başlamıştı. Bu ikinci mektuptan sonra dergi kapatılmıştı. Ancak o yazıda adı geçenlerden biri olan ve Ankara'da bir lisede edebiyat öğretmenliği yapan öykü ve roman yazarı Sabahattin Ali, yazıda kendisine hakaret edildiğini söyleyerek Nihal Atsız aleyhine dava açmıştı. Davanın görülmesine 26 Nisan'da başlanmış, duruşma salonunda ve adliye binasında Atsız lehine yapılan gösteriler yüzünden duruşma öğleden sonraya ertelenmişti. Ertesi gün bir grup insan Sabahattin Ali'ye saldırmıştı. 3 Mayıs'ta ikinci duruşma yapılmış ve bu defa gösteriler daha geniş ve yaygın olmuştu. Babama sofrada anlatılan işte bu gösterilerdi. Güvenlik güçlerinin uyarılarını dinlemeyen büyük bir öğrenci kitlesi oradan tekrar adliye binasına yürümüş ve arada durarak Sabahattin Ali'nin kitaplarını yakmıştı. İstiklal Marşı söyleyerek polisin müdahalesini engellemeye çalışmışlar, ama polis bazı öğrencileri ve gençleri yakalamıştı."
Sayfa 154Kitabı okudu
Reklam
Artık anma törenlerimiz de yok...
"3 Nisan 1943 tarihli gazetede bilim uğruna canlarını feda etmiş 3 veteriner için Yüksek Ziraat Enstitüsü'nde bir anma töreni yapıldığı anlatılıyor. Bugün unuttuğumuz bu bilim şehitleri, veteriner Ahmet, Hüdai ve Kemal, ruam hastalığına çare bulmak için uğraşırlarken herhalde laboratuvarlarında yeterli korunma olanağı bulunmadığından hastalığa yakalanıp ölmüşler."
Sayfa 151Kitabı okudu
"Bugünkü kuşaklar demokratik yapıyı tamamlamaya çalışıyor. Babam ise Cumhuriyet'in yapısını tamamlamaya çalışıyordu. Bu yüzden, çok partili düzene geçiş adımlarını atarken Cumhuriyet'in o güne kadar sağlamış olduğu kazanımların, laiklik gibi temel ilkelerin, ülkenin bütünlüğü ile güvenliğinin zarar görmemesi için hep dikkat edecekti."
Sayfa 103Kitabı okudu
Latife Hanım
"Annem bir kez biz çocuklarını da İstanbul'da Latife Hanım'ı ziyarete götürdü. Ayazpaşa'da bir konakta oturuyordu. Antika eşyayla ve ince bir zevkle döşenmiş bir salonda oturmuş, büyükler söyleşirken biz çay içmiştik. Daha çok Latife Hanım'ı dinlemiştik. Odada her yerde Atatürk'ün resimleri vardı ve çoğu evlilik dönemlerine aitti. Orada kısa bir süre kalıp konuşmaları da duyunca, insanın kaçınılmaz biçimde vardığı sonuç şuydu: Ayrılmalarından beri yirmi yıl geçmiş olmasına karşın, Latife Hanım hayalinde hep Atatürk ile beraber yaşıyordu. Ancak iki yıl sürmüş olan beraberlikleri ona bütün ömrünü dolduran bir anı hazinesi bırakmıştı. Onun için evinden pek az çıkıyor, anılarıyla arasına kimsenin girmesini istemiyordu. Bu eşsiz bağlılığa hayranlık duyarken, bir insanlık dramı karşısında olduğum izlenimine de kapılmıştım. Çünkü o kısa beraberlik günlerini şimdi tekrar tekrar canlandırmaya çalışmakta, o zaman yeteri kadar değerlendirememiş olmanın getirdiği bir pişmanlık da görünüyordu. Latife Hanım Atatürk'ün anısına saygılı bağlılığını sonuna kadar sürdürdü. Evlilik dönemi hakkında kimseye bir şey açıklamadan yaşama gözlerini yumdu."
İnsan ne zamana kadar gençtir?
"İnsan, yaşamına yeni bir yön verme iradesini gösterebildiği müddetçe gençtir. Bu iradeyi artık gösteremiyor, 'artık yaşamımı değiştiremem.' diyorsa gençliği gitmiş demektir." Prof. Vasfi Raşit Sevig'den...
16 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.