Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Hâşiye: Acaba dünyâ sarayını ısındıran Güneş sobasına veyahut lambasına ne kadar odun ve kömür ve gaz yağı lazım olduğu hesab edilsin. Her gün yanması için -kozmoğrafyanın sözüne bakılsa- bir milyon küre-i arz kadar odun yığınları ve binler denizler kadar gaz yağı gerektir. Şimdi düşün; onu odunsuz, gazsız daimi ışıklandıran Kadîr-i Zülcelal'in haşmetine, hikmetine, kudretine Güneşin zerreleri adedince "Sübhanallah, mâşaallah, bârekellah" de.
O'nu tanıyan ve itâat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. O'nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.
Reklam
Elbette küllî ve cüz'î bütün mümkinât adedince ve her mümkü- nün mezkûr mâhiyet ve hüviyet, hey'et ve sûret, sıfat ve vaziyetinin imkânâtı adedince tahsîs edici, tercih edici, ta'yîn edici, ihdâs edici bir Vâcibü'l-vücûd'un vücûb-u vücûduna ve hadsiz kudretine ve nihâyetsiz hikmetine ve hiçbir şey ve hiçbir şe'n O'ndan gizlenmediğine ve hiçbir şey O'na ağır gelmediğine ve en büyük bir şey en küçük bir şey gibi O'na kolay geldiğine ve bir baharı bir ağaç kadar ve bir ağacı bir çekirdek kadar suhûletle îcâd edebildiğine işaretler ve delâletler ve şehadetler, imkân hakîkatinden çıkıp kâinâtın bu büyük şehadetinin bir kanadını teşkil ederler.
Evet, bu dünyâ memleketine ve misafirhanesine gelen her bir misafir, gözünü açıp baktıkça görür ki: Gâyet keremkârâne bir ziyafetgâh ve gâyet sanatkârâne bir teşhîrgâh ve gâyet haşmetkârâne bir ordugâh ve ta'limgâh ve gâyet hayretkârâne ve şevkengîzâne bir seyrângâh ve temâşâgâh ve gâyet mâni dârâne ve hikmet-perverâne bir mütâla'agâh olan bu güzel misafirhanenin sahibini ve bu kitâb-ı kebîrin müellifini ve bu muhteşem memleketin sultânını tanımak ve bilmek için şiddetle merak ederken; en başta göklerin nûr yaldızı ile yazılan güzel yüzü görünür: "Bana bak, aradığını sana bildireceğim!" der. O da bakar görür ki.....
Evet, âhireti inkâr etmek isteyen adam, evvelce bütün dünyayı bütün hakāikiyle inkâr etmeli. Yoksa, dünyâ bütün hakāikiyle yüz bin lisânla onu tekzîb ederek bu yalanında yüz bin derece yalancılığını isbât edecek. Onuncu Söz, kat'î delîllerle isbât etmiştir ki âhiretin vücûdu, dünyanın vücûdu kadar kat'î ve şübhesizdir.
Senin vücûdun bin kubbeli harika bir saraya benzer ki her kubbesinde taşlar, direksiz birbirine baş başa verip mu'allakta durdurulmuş. Belki senin vücudun, bin defa bu saraydan daha 'acibdir. Çünkü o saray-ı vücûdun, dâima kemâl-i intizamla tazelenmektedir. Gâyet hârika olan rûh, kalb ve ma‘nevî letâiften kat'-ı nazar, yalnız cesedindeki her bir a'zá, bir kubbeli menzil hükmündedir. Zerreler, o kubbedeki taşlar gibi birbirleriyle kemâl-i muvâzene ve intizâm ile baş başa verip hârika bir binâ, fevkalâde bir sanat, göz ve dil gibi 'acîb birer mu'cize-i kudret gösteriyorlar.
Reklam
gâyet mey'ûs ve matemli olarak ağlayan bir insân, mevcûdâtı ağlar ve mey'ûs sûretinde görür; gâyet sürûrlu ve neşeli, müjdeli ve kemâl-i neşesinden gülen bir adam, kâinâtı neşeli, güler gördüğü gibi; mütefekkirâne ve ciddî bir sûrette ibâdet ve tesbih eden adam, mevcûdâtın hakîkaten mevcûd ve muhakkak olan ibâdet ve tesbîhâtlarını bir derece keşfeder ve görür. Gafletle veya inkârla ibâdeti terk eden adam; mevcûdâtı, hakîkat-i kemâlâtına tamâmıyla zıd ve muhalif ve hatâ bir sûrette tevehhüm eder ve ma'nen onların hukûkuna tecavüz eder.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.