Âşık Veysel, saz çaldığı ortamda herkesin sessizce dinlemesini isterdi. Ama dinlemeyi bilmek herkesin harcı değil. Bir gün Ankara’da, kalabalık bir seyirci kitlesinin karşısındayken, bir yerlerden sesler gelmeye başlar. Âşık Veysel, önce duymazdan gelip devam eder sanatını icra etmeye. Bu arada sesler, durmak yerine yükseldikçe yükselir. Saz ustası işte o an, aniden yarıda bırakır türküsünü ve sazını kulağına yaklaştırır. Sonra da diğer kulağına yaklaştırır. Öylece bekler bir süre. Herkes şaşırır tabii. “Ne oldu? Saza bir şey mi oldu?” diye sorar bir dinleyici. Âşık Veysel sazını dinlemeye bir süre daha devam eder. Artık salona derin bir sessizlik hâkimdir. İşte o zaman konuşmaya başlar Âşık Veysel. “Sormayın” der. “Benim sazın bazen edepsizliği tutar, içinden garip sesler gelir. Az önce de bir gürültü oldu. Sazın içinden geliyor sandım. Onu kontrol ettim!” Hem ağlatan, hem güldüren, hem öğreten, hem de düşündüren bir ozandır o. 1894’te başlayıp 1973 yılında son bulan hayatını nasıl dolu dolu ve anlamlı geçirdiğini anlatan sayısız eserden biri Adnan Binyazar’a ait. “Uzun İnce Yolda Âşık Veysel”