Atatürk'ün Bana Anlattıkları

Falih Rıfkı Atay

Atatürk'ün Bana Anlattıkları Gönderileri

Atatürk'ün Bana Anlattıkları kitaplarını, Atatürk'ün Bana Anlattıkları sözleri ve alıntılarını, Atatürk'ün Bana Anlattıkları yazarlarını, Atatürk'ün Bana Anlattıkları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Alman Komutanlar Hakkında
- Harbi Umumi'ye girdikten sonra, bu harbin feci ne­ticelerini daima derpiş etmekten (öne sürmekten) kendi­mi menedemedim.
Sayfa 20
- Yakup Cemil asılmış ... Sebebi de Mustafa Kemal har­biye nazırı ve başkumandan vekili olmadıkça kurtuluş yok­tur, demiş. Sana bir şey söyleyeyim, bu adam faraza mu­vaffak olsaydı ve ben işitseydim ki Yakup Cemil İstanbul 'da Mustafa Kemal harbiye nazırı ve başkumandan vekili ol­sun diye isyan etmiş ve muvaffak olmuş, benim bunu ka­bule tenezzül edeceğimi tasavvur edebilir misin? Evet va­ziyeti derhal kabul ederim; fakat İstanbul' a gidip Yakup Cemil ' i cezalandırmak suretiyle ... eğer ben o ve emsalinin tavsiyesiyle mevkii iktidara gelecek bir adamsam, adam değilim!
Sayfa 19
Reklam
- Yakup Cemil'in şahsından bahsetmek istemem. Yal­nız Yakup Cemil' de Mustafa Kemal'e karşı heyecanlı bir temayül (eğilim) uyanmıştı.
Sayfa 18
"Kolordu denilen cüzütam, (birlik) kuvvet ve kudret itibarıyla en büyük cüzütamdır. Bunun kumandanı, bir tek neferini dahi kurtarmaksızın, bilakis heyeti umumiyesini düşman elinde bırakarak, şahsını kurtardığı vakit, esbap ve şerait (neden ve koşulları) ne olursa olsun, kolordu kumandanının aleyhindedir."
Türk ordusunu kötüleyen Alman generale Mustafa Kemal'in cevabı
"Türk neferi kaçmaz, kaçmak nedir bilmez... Eğer Türk neferinin kaçtığını görmüşseniz, derhal kabul etmelidir ki, onun başında bulunan en büyük kumandan kaçmıştır. Eğer siz kaçtığınız zilletini (alçaklığını) Türk neferlerine tahmil etmek (yüklemek) istiyorsanız insafsızlık ediyorsunuz."
Ermeni savunucusu Alman valiye Mustafa Kemal'in cevabı:
-Müttefikiniz olan ve bu ittifak uğrunda maddi ve manevi tekmil mevcudiyetini mahveden Türkiye'ye karşı tarihin bilmem hangi devrinde mevcut olduğunu iddia eden ve bu mevcudiyeti ihya etmek için dünyayı iğfale çalışan Ermeniler lehine konuşmak fikri size nereden geliyor? ... - Vali Hazretleri, biz cepheler dolaşan bir heyetiz, buraya Ermeni meselesi konuşmak için değil, fakat müttefikimiz olan ve kendisine itimat etmekte olduğumuz Alman ordusunun hakiki vaziyetini anlamaya geldik, onu anladık, kâfi bir vukuf ile memleketimize avdet ediyoruz.
Reklam
Ben sana Veliaht Hazretlerinin (Vahdettin ) üniforma giymesi lazım olduğunu söylettim. kendisine söyledin mi, söylemedin mi? Bu cümleleri biraz sert telaffuz ettim. O zaman bana cevap vermeye mecbur kaldı: - Ben söyledim, fakat yapmadı. - Neden? - Müsaade ederseniz, izah edeyim... Dedi. Anlattığına göre Veliahda, Feriklik (korgenerallik) rütbesi tevcih olunmuş, sonra Mirliva (tuğgeneral) olduğunu bildirmişler, o da bundan muğber olarak (gücenerek) madem ki benden ilk rütbeyi nezetmişler, (geri almışlar) ikinci rütbeye tenezzül etmem, demiş ve hiçbir rütbeye layık olmayan Vahidettin işte bu sebeple gara sivil gelmeyi tercih etmiş.
Halep'ten İstanbul'a döndükten sonra
"Artık her şeyin mahvolduğuna kani bir adam gibi meyus düşünüyordum. Ancak mahvolan bu her şeyin tekrar kurtarılabileceğine kani bir adam gibi müteselli idim."
At ve kısraklarımın satılamamış olduğunu söylemiştim. Halep'te Cemal Paşa merhumla birçok ciddi mevzular üzerinde münakaşadan sonra, şu basit mükaleme cereyan etti: Cemal Paşa, benim bazı cins at ve kısraklarım var. Bunları satmak ihtiyacındayım; talip bulamadım. Siz buranın eski kumandanısınız, bana bir yol gösterir misiniz? - At ve kısraklarınızı evvela baytarlarıma muayene ettireyim. - Diyarbakır'da iken Avusturyalılar bu atlarla kısrakların mühim bir servet olduğunu söylediler, kıymetlerinden şüphe etmiyorum, maahaza öyle yapınız. Cemal Paşa hepsi için iki bin altın teklif etti... Kabul ettim ve bu suretle istanbul'a hareket ettik. Bir gün İstanbul'da Bahriye Müsteşarı Vasıf Paşa'dan bir tezkere aldım. Bu tezkereye raptedilmiş olan "Cemal Paşa" imzalı telgrafin muhteviyatı şu idi: "Hayvanlarınızı beş bin liraya sattım, sizden çok ucuz almışım, üç bin lirasını nereye göndereyim?" Bu telgraf üzerine müsteşar Vasif Paşa'nın yanına gittim; kendisine dedim ki: "Bu telgrafin manasını anlayamadım: Ben paşaya atlarımı iki bin liraya sattım, o beş bin liraya satmışsa üst tarafını bana vermeye mecbur değildir.” Fakat ilave etmeliyim ki bu istiğnama (tokgözlülüğüme) rağmen Cemal Paşa merhum, üç bin lirayı Vasıf Paşa delaletiyle bana göndermiştir.
"Artık sükut (sessizlik) ve tevazuun (alçakgönüllülüğün) nihayete ermek zamanıydı; ben de bu ani fevt etmedim. (kaçırmadım) Felaketin coşkun bir nehir gibi, Türkiye üzerine aktığını görüyordum. Nasıl tahammül edip susabilirdim?"
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.