Tarihî değeri olan, ayrıca değerini var eden çelişkiler sarmalı odak noktası adına bir utanç kaynağı. Hali hazırda Y ve Z kuşağının bilgi kirliliğinden kurtulması ve tarafsızca kaleme alınan bu eseri okumaları şiddetle tavsiye edilir.
Görüşünüz ne olursa olsun, baz aldığınız şey ideolojiniz ise baştan kaybettiniz. Çünkü baz almanız gereken kaynak aslında 'İnsan' olmalıydı. Değilse insan, sen-sen misin'ki insanlık olacak bir toplum, bir düzen veya bir sistem bulasın kendin için!?
Keşke kitabın çemberi çok fazla konunun dışına çıkmasaydı(özel hayat), diyeceğim fakat anlam ifade ediyor genel olarak atmosfer bakımından. Nereden ele alındığına göre farklılık gösterir yorumunuz. Emeğine sağlık Muhsin hocam.
D.Bahçeli biz "akil insanlar" için ağzına geleni söylemiş, başka zaman olsa mahkemelik sözler...
Vatan severlik sertifikasını dağıtmak, Bahçeli'ye kaldıysa vay halimize.
Ama barışı istemeyenler, gerçekten de neden istemiyorlar? Eğer onların ağzından ikna edici bir cevap alabilirsem, belki onların safına geçerim. Kim bilir, eğer bu görüş hepimize daha çok fayda sağlayacaksa...
Bizim aklımız kimseden üstün değil. Benim kendi hesabıma sabıma başkasına verecek aklım yok. Benim aklım ancak bana yeter. Biz birilerine akıl vermek yerine, onların aklından geçenleri öğrenmeye gideceğiz. Devlet, tarih boyunca çok önemli bir konuda ilk defa vatandaşının görüşüne başvuruyor. Onun ne düşündüğünü öğrenmek istiyor. Biz onları can kulağıyla dinlersek eğer, sanırım onlara anlatacaklarımızdan çok daha etkili sonuçlar alırız. Tıpkı psikoloğa giden bir insan gibi... Psikolog hiçbir şey anlatmaz, sadece seni dinler.
Kürt Meselesinin çözümü için azami gayret sarf edilen dönemlerde kurulan Akil İnsanlar Heyeti üyelerinden yazar Muhsin Kızılkaya'nın kaleminden heyet çalışmaları hakkında derlenen hatıralar... Güzel bir projeydi Akil İnsanlar. Bölgenin fotoğrafını çekmek adına... Her şeye rağmen bu topraklarda birlikte yaşama ülküsü etrafında kardeşçe birbirimize sarılmamız için çokça sebep var. Gidecek ikinci bir vatanımız yok. Bu bilinç bizi barışa götürecek inşallah...
İncelemeye nereden başlasam diye çok düşündüm(öyle böyle değil:))).
Kısaca bir akîl tarafından (Akdeniz grubu akîl'i, kendisi Hakkârili) yazılmış. Gün gün gelişen olayları(tarih belirterek), katıldığı tv programları aile ilişkileri ve telefon konuşmalarını görüyoruz kitapta. Samimi olmaya çalışmış, fakat bi olamamışlık duygusu hakim. Kitap 'geldik-gittik' cümleleriyle dolu. Yine de Mehmed Uzun ile olan anısı, organik pazar muhabbeti ve oldukça ilginç tespitleri dikkatimi çekti.
Bölgesindeki insanlarla yaptığı sohbetlerden yola çıkarak kitaba Barışa Katlanmak adını niçin verdiği anlaşılıyor.
Akîl heyeti barış için oluşturuldu. Ama sonuçunda ne oldu? Bunun cevabı yok. Buna yazan da kayıtsız kalmış. Nedensiz.
...peki okunur mu? O dönem de Akîller heyetini merak edenlerin okuya bileceği bir kitap.
Lozanda ekalliyetler meselesini hallettikten sonra da geride kalan bütün müslüman ahaliyi bir torbaya doldurup torbanın üzerine Türk damgasını yapıştırdılar. Anayasayada "Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk'tür" diye yazdılar. Torbanın ağzı sıkı sıkıya bağlı olduğu için de içerideki tepişmeleri kimseler duymadı. Aradan yıllar geçti,zorlanan torbanın ağzı açıldı. Bir sürü farklı etnik kimlik ortalığa saçıldı. İçlerinden Kürtler dağa çıktı.
"Kürtlere ne verildi de silahlı mücadeleden vazgeçiyorlar?"... "Zıkkımın kökünü verdiler"... Bu mesele niye bu kadar bir " alma verme" meselesine dönüştü ya Rabbim? Kim kime, kimin malını mülkünü veriyor? Kürtlerin analarının ak sütü kadar helal, Allah tarafından bağışlanmış ve devlet tarafından gasp edilmiş demokratik haklarının, kısaca kimliklerinin iade edilme sürecini toplum neden bir "taviz" olarak algılıyor? Bu nasıl bir ıdeolojik koşullanmadır?
Evet Kürtler Türkiye'de her şey olabiliyor, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan, milletvekili, overlokçu, son ütücü, ara ütücü bir tek kürt olamıyorlar. Kürt oldukları zaman da hiçbir şey olamıyorlar.