Gidecek diye düşündün adın gibi emindin buna. Kalmak için gelmemişti Kalmak için yaratılmamıştı. Bazı insanlara 'kal’ demekle "öl" demek aynı şeydi sanki.
Bazen gitmenin mi, yoksa kalmanın mı daha zor, daha hüzünlü, daha çekilmez olduğunu anlamamız için hayatın bize bunu bilhassa yaptığını düşünüyorum. İki seçeneğin de kurtuluş olmadığını anlamamız için…
Nicedir tekdüze kan pompalayarak beni belli bir seviyede hayatta tutmasının dışında, kalbim hiçbir şeye çok üzülmemiş, hiçbir şeye çok sevinmemiş, sadece durmayı tercih etmemişti.
“Senden eşim diye bahsetmiştim. Evlilik marifetiyle çiftlere layık görülen eşlik sıfatından çok, bir ayakkabının eşi gibi bir eşlikti kastettiğim. Teki olmadan diğerinin bir işe yaramadığı bir eşlik.”
Oysa artık bir limana sürüklenmek istiyorum, Deniz. Kök salmak istiyorum. Bir yerde ya da birinin yanında biraz olsun kalabileceğime inanmak istiyorum. En azından kafamın içinde bazı şeylerin akmadan öylece kalabildiği, dışarıda son sürat değişen manzaraya inat, içeride, bazen çok derinde, kaçıp sakinlediğim bir bahçe bulmak istiyorum. Zamanın gülünç bir detaya dönüştüğü o bahçede, ağaçların bilgeliğine falan ulaşmak istiyorum. Kayaların, dağların, denizin ne olsa sarsılmayacak gibi görünen bütünlüğüne kavuşmak. Yalnızlığın o kadar da yalnız bir şey olmadığı, tek başına da olsan evrendeki her şeyin bir parçası olduğunu önlenemez şekilde hissettiğin, bir ağacın gövdesi neyse, benim de tam olarak o olduğumu, o kadar olduğumu, daha fazlası olmadığımı iyi bildiğim bir bahçe.