"Ben artık ölümü her yerde görüyorum. Yolda yürürken ayağımın altında ezilen bir böcektir,bir dostumun saçının telindeki aktır.Bütün bunlar bana: 'İşte ölüm!' diye haykırıyor."
Sayfa 140 - Guy de maupassant,telos yayınlarıKitabı okudu
" İnsan ne kadar yaşarsa yaşasın, hayat denen şey birkaç günden ibaretti sanki.Doğuyor,büyüyor, seviyor, sonra da ölüyordu insan. Kadın da erkek de ölünce bir daha dünyaya gelmiyordu. Bu dünyada her insanın kendince bir hayatı vardı. Herkes, sonsuza kadar yaşamak arzusunu gönlünde taşırdı. taşırdı ama, kimse mahvolmaktan kurtulamazdı.Bitkiler,hayvanlar, insanlar,yıldızlar,gezegenler meydana gelir, fakat günü gelince göçüp giderdi.İster bir böcek, ister bir insan ya da bir yıldız olsun, hiçbir şey geri gelmiyordu. Bütün varlıklara son veren bu sonsuz boşluğun ağır,ezici,dehşet uyandıran korkusu Duroy'un ruhunu eziyordu. Birkaç saat yaşayan böcekleri,birkaç gün yaşayan canlıları, birkaç yıl yaşayan insanları, birkaç asır yaşayan ağaçları düşünüyordu. Aralarındaki fark neydi ki? Bazıları güneşin doğuşunu diğerlerinden sadece biraz daha fazla görebiliyordu."
"Karşılarında duran ölü onlara şu dünyada geçici olduklarını hatırlatıyor, güç olsa da,insanı isyan ettiren ölüm fikrinin dehşetine katlanmak zorunda bırakıyordu. Bu yüzden olsa gerek, ölüye artık daha az bakıyorlardı."
Sizde aşkın bir çeşit hevesten ibaret olduğunu gayet iyi biliyorum, yoksa bende aşk,aksine,bir tür...bir tür...ruhsal birleşme anlamına gelir;bu ise erkeklerin mezhebinde yoktur. Siz aşktan bedeni bir şey anlıyorsunuz, bense manevi.