Fizikçilerin yöntemlerini pragmatik olarak meşrulaştıran başarıları o denli büyük olmuştur ki, sonuçta bu düşünceler bir ideolojiye dönüşmüştür. Bu kitap, söz konusu ideolojiye karşı yazılmıştır.
Günlük yaşamımızda ve çevremizde, doğanın dünyasına ait olmayan şeyler bulunmaktadır; bunlar birtakım renkler ve biçimlerdir, diğer insanlardır, bilinç alanımızdaki izlenimlerdir ve bu izlenimler, çok uzun zamandır bilmediğimiz ve içimizden -fizikçi, astronom ve biyolog dahil- hiç kimsenin varlığını ve genel niteliğini reddedemeyeceği yasalara göre yinelenmekte veya yenilenmektedirler.
...
Oysa, çoğu kez, son derece az bir bilgi düzeyinden hareketle akıl yürütüyoruz; belirsizin bilinmesi olarak doğru bir şekilde adlandırdığımız bilimler, bunları karşılamaktadır. Aslında, cahillik ve bilimsel kesinlik arasında, bilmeme ve bilim arasında bir sürü iyi belirlenmemiş olgu vardır; burada herhangi bir yöntemle belirsizliği azaltmaya yönelik çaba, birtakım örnekler üzerinde aşırı sınırlandırıcı varsayımlara dayanarak uzlaşımsal yöntemlerle elde edilmiş sonuçların doğru bir şekilde işlenmesinden çok bir olabilirlikler alanı oluşturan koşullara ve varsayımlara açılmayı sağlamaktadır.
...
Kısacası, iddiaların ortaya atıldığı sıradaki sınırlayıcı kanıtları çoğu kez unutuyoruz. Bu "biz" sözcüğü, sadece "geniş kitleyi değil, aynı zamanda, bizzat bilimi üreten hakikat işçilerini de kapsamaktadır; bunlar kendi özel alanlarında düşüncelerinin ve kendilerinin hâkimi olmakla birlikte, yaşamlarının geri kalan kısmında gelip geçici iddiaları ve eğreti aklı olan varlıkların daha az onurlu durumuna düşmektedirler; zira ,ölçülmüş belirsizlikler içinde yaşamaktansa, sahte kesinlikler içinde yaşamak daha elverişlidir.
It requires very strong minds to resist the tempta-
tion of superficial explanations.
(Yüzeysel açıklamaların çekimine kapılmamak için
çok güçlü zihinler gerek.)
A. Einstein
Heisenberg'in belirlenemezlik (indetermination) ilkesi, bizi
daha da ileri götürmüştür; bu dünyanın "parçacıklarından
(particules) her birinin betimsel iki öğesinin (hızları ve konum-
ları) birbirinden ayrılamaz bir şekilde bir belirlenemezlik ilişki-
si içinde birbirine bağlı olduğunu, yani öğelerinden biri hakkın-
daki bilgimiz arttığında diğeri hakkındakinin azaldığını ifade
eden bu ilke, dünyanın belirsizliği iddiasında, bize kesin bir adım daha attırmıştır.
İnsanoğlu rasyonel bir varlık (belki şimdilik, belki de asla) değil-
dir ve akıl, yaşamımızın olay ve eylemlerinin bütününü anlama-
ya yetmemektedir. İnsan davranışı, rasyonel düşünce (psikologla-
rın semantik, denotatif, tümdengelimsel, mantıksal düşünce ola-
rak nitelediği düşünce) ile irrasyonel tepilerin (impulsions), daha
doğrusu rasyonel dışındaki tepilerin bir karışımıdır; bunlardan
biri zihnin, diğeri duyarlılığın etkinliği olarak koşullardan kay-
naklanan ince (subtil) etmenlere göre ortaya çıkmaktadır; bu
etmenlerden çoğu kez etkili olan biri, düşünmeye ayrılan zama-
nın kısalığıdır.