Karanlık işler yapan Muzaffer, hakkında yakalama kararı da çıkınca kendini garantiye almak için ortak iş yaptığı Miço'yu suçlayabileceği tüm belgeleri alır ve ortadan kaybolur. Küçük bir sahil kasabasında kendine yeni bir hayat kurmak ister.
Deniz kenarındaki bir çay bahçesinde dalgaları izlediği rüzgarlı bir gün masalardan birindeki bir kadın çeker dikkatini. Rahatsız etmemek için bakmamak istese de alamaz gözlerini ondan. Kadın oradaki biriyle tartıştığında kadına yardımcı olmak ister. Ancak kadın beklemediği bir tepki verir ve yardım istemez. Muzaffer oradan ayrıldıktan sonra da kadın kafasını meşgul etmeye devam eder. Zaten bu karşılaşma son olmayacaktır. Sonraki iki gün boyunca arabasına durduğu yerde çarpacaklardır ve ve çarpan kişi çay bahçesinde gördüğü Eylül'den başkası değildir.
Muzaffer ve Eylül'ün karşılaşması kaderin bir oyunu muydu?
Bu kadarı da tesadüf olabilir miydi?
Muzaffer istediği özgür hayata kavuşabilecek mi?
İçinde aşkın, polisiyenin yer aldığı, akıcı anlatımı ve sade diliyle sıkılmadan bir çırpıda okunabilecek bir kitaptı. Sonu çok mu Türk filmi tarzı olmuş diye düşünsem de Eylül'ün kim olduğuna dair yanıldığımı söylemek isterim. Ben daha farklı bir tarafta yer alıyordur diye düşünmüştüm. Mutlu son severlerin çok beğeneceğini düşündüğüm bir kitap, şimdiden keyifli okumalar.