Kelimeleri avuçlarının arasında incitmeden muhafaza ediyorlardı, parmaklarının ucundan damıtarak cümleye döküyorlardı. Hiçbir sözcüğün sesine tanıklık etmeyip hiçbirinin dilde bıraktığı tadına da varamamışlardı bugüne kadar. Onlar işitmeden anlıyorlardı, konuşmadan anlatıyorlardı. Gözleri, onların kulağı; elleri, onların dili olmuştu artık. Bu kalabalıkta kurdukları cümleler hiçbir şekilde ziyan olmuyordu. Parmaklarından dökülen sözcükler karşısındakinin yüreğine kadar inebiliyordu. Koca kalabalıklar arasında kaybolan sessizlik, aralarındaki ortak lisanın adıydı. Sessizliğin sesini yalnızca onlar anlayabiliyordu.