Bir tarihçi -coğrafî kuvvetlerin tesirini göz önünde tutmayan, haritaya ehemmiyet bile vermeyen bir eski zaman tarihçisi- hataya düşmekten kendini kurtaramaz ve insan yığınlarının kaderini, kavim kaynaşmalarının yolunu, hava boşluğunda oynatılan mukavva kuklaların cansız oyunları imiş gibi seyreder.
Ölü gömülünceye kadar tabutun bulunduğu odada, yemeklerden çıkan buğu ile ölünün orada uçan ruhu da doysun diye, yemek saatlerinde zengin bir sofra hazırlanır.
Hüan-dzang’ın kaydettiği mahallî bir geleneğe göre atlı bir düşman kıtası şehre akın etmişken tarla fareleri düşman atlarının deri takımlarına üşüşerek kemirmişler ve bu suretle halkı muhakkak bir yok olmadan kurtarmışlardı.
Türk deyince yalnız İstanbul'lu Türk hatıra getirilmemelidir. Türk yalnız Mustafa Kemal'in milleti değildir, ondan gayri İç Asya'da, Sibirya'da, iran'da, Doğu Rusya'da, Kafkasya'da başka başka adlarla bağlılığı; evvelkilerden daha sıkı imiş.
Demek oluyor ki İç-Asya araştırmaları bugün zor şartlar içinde çırpınmakta olan Çin tarafında bile henüz sona ermiş değildir. Rus nüfuzu altındaki bölgelerde ise, kendi sovyet bilginlerinden gayrı yabancıları pek sokmasalar bile, çalışmalar hararetle devam etmektedir. Bugünkü durum, İç-Asya’nın kumlar altında kalan geçmişinin meydana çıkarılması işinin henüz hiç de bitmediğini ve bundan sonraki nesillerin belki de, bizim zorlu emeklerimizi, bundan sonra yapılacak büyük araştırmalar için ancak umut verici bir başlangıç olarak hatırlıyacaklarını göstermektedir...