Gökkuşağında mor rengin nerede bittiğini, turuncunun nerede başladığını kim söyleyebilir? Oradaki ayrı renkleri açıkça görebiliriz ama bir rengin diğeriyle nerede karıştığını görebilir miyiz? İşte akıllı olmakla delilik arasındaki ayrım da böyledir.
Çok az tanınan bir yazar şöyle der: "Aradan kırk yıl geçtikten sonra, bir savaşın nasıl yapılması gerektiği konusunda akıl yürütmek, hiç savaşa katılmamış bir kişi için çok kolaydır. Her yeri kaplayan toz duman içinde, kişisel olarak ateş altında, savaş yönetmek başka bir şeydir. Gerek uygulamalı, gerek ahlaki kaygılar taşıyan, eyleme geçirilmesi zorunlu diğer acil durumlar da böyledir. Kaptan köprüsünde uykusuz kalanların taşıdığı sorumluluk kamarada kâğıt oynayarak keyif çatanların umurunda olmaz."
Korkunç eylemleri için cezalarının hafifletilmesi amacıyla suçlarını kabul eden bir sürü ölümlü var ama yaptığı kıskançlığı ciddi olarak itiraf eden biri var mı acaba? Kıskançlığın yeri beyin değil, yürek olduğu için, bu duruma karşı hiçbir üst akıl güvence veremez.
Gökkuşağında mor rengin nerede bittiğini, turuncunun nerede başladığını kim söyleyebilir? Oradaki ayrı renkleri açıkça görebiliriz ama bir rengin diğeriyle nerede karıştığını görebilir miyiz? İşte akıllı olmakla delilik arasındaki ayrım da böyledir.
Bir denizci için yaşam, satranç gibi uzunca bir süre kafa yormayı gerektiren, çok az keskin hamlenin yapıldığı, çapraz, dolambaçlı yollarda ilerleyen, oyun süresince, yakılan zavallı muma bile değmeyen, sıkıcı, yavan bir oyun değildir.
Herman Melville, dergiler için öykü yazmaya ümitsizlik içinde başlamıştı. Bu ümitsizlik o denli başarılı olduğu büyük ve iddialı romanları düşünüldüğünde oldukça şaşırtıcıdır. Melville'in metinleri olmaksızın, özellikle de Yazman Bartleby'yi kapsamayan hiçbir klasik Amerikan öykü antolojisi düşünülemeyeceği gibi, Benito Cereno'yu içermeyen bir kısa roman koleksiyonu da yok gibidir.
*John Updike: Herman Melville Üzerine