Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bir Yeniçerinin Hatıraları

Konstantin Mihailoviç

En Yeni Bir Yeniçerinin Hatıraları Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Bir Yeniçerinin Hatıraları sözleri ve alıntılarını, en yeni Bir Yeniçerinin Hatıraları kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Olaya bak!
Sultan Murad devrinde bir köylü kadın, çiftliğindeyken bir azabın zorla sütünü alıp içmesinden şikâyetçi oldu. Sultan onu yakalattı ve midesinde süt olup olmadığını anlamak için karnını yardırdı; çünkü asker bunu inkâr etmekteydi. Ve orada süt bulundu, eğer bulunamasaydı bu akıbet kadının da başına gelecekti. Böylece, zavallı asker hayatını, kadınsa sütünü kaybetmiş oldu. Bu hadise Filibe’den Çirmen’e giden yolda yaşandı.
Devleti âli Osmanlı ordusu!
Orduyu hümayun onların topraklarında ilerlerken, hiçbir asker ne buğday tarlalarından geçmeye, ne kimseye zarar vermeye, ne karşılığını bırakmadan bir şey almaya cesaret edebilir. Türk beyleri geceyi orada geçirir ve hiçbirini affetmez; zira kâfir ya da Hıristiyan, ne olursa olsun hiç kimseye zarar gelmesini istemezler. Ve bir tavuk alıp da karşılığını bırakmayan kimse bunun bedelini kellesiyle öder; çünkü padişah fakirlerin huzur içinde yaşamasını arzular. Hıristiyanlar aynı zamanda kendi hesaplarına satacakları on binlerce binek hayvanını, atı ve hayvan yemlerini padişaha göndermekle mükelleftir, sonra onlarda önyargı uyandırmayacak hakkaniyetli bir anlaşma olur. Bu, en eski zamanlardan günümüze hep böyle yapılagelmiştir.
Reklam
Savaşçı Türkler!
Usul ve nizam bilindiği üzere mühimdir. Hâsılı, şayet Türklerle cenk etmeye hazırlanmanız lüzum ederse ağır zırhlardan kaçının. Büyük süvari mızrakları, ağır silahlar, büyük oklar almayın. Savaşta gerekli olacak, sizi hafif, hareketinizi rahat kılacak şeyleri beraberinizde taşıyın. Çünkü Türkler bu kaidelere riayet etmenin üstünlüğüne sahiptir. Eğer siz onların peşine düşecek olursanız onlar kurtulur; onlar sizin peşinize düşecek olurlarsa onlardan kaçamazsınız. Türkler ve atları her daim hızlıdır, sebebi ise hafif olmalarıdır. Biz ise yavaş atlarımız ve ağır zırhlarımız yüzünden hızlı olamıyoruz. Başımızdaki miğferin ağırlığıyla, ruhumuzu taşımak bile bir zahmete dönüşür. Üstelik hiçbir şey duyulmaz, etraf iyi görülmez. Zırhların yükü yüzünden yer değiştirmek bir yana, hareket bile edilemez. Bazıları, sanki üstüne bir hançerle çıkılıp canının alınmasını istercesine ağır zırhlar giyer. Oysa bir yiğit, tüm kalbi ve cesaretiyle dövüşmelidir.
Türkiye’de hâlâ devam eden bir adet vardır. Ne zaman padişahın yerini alacak olan iki birader birbiriyle savaşsa; yeniçerileri arkasına alan, onların sayesinde saltanatı ele geçirir. Ancak ikisinden biri, devletin başına geçene değin Kostantiniyye’ye beş İtalyan mili uzakta olan Yenihisar133 kalesindeki hazineyi, yeniçeriler ikisine de açmaz. Kardeşlerden biri hazineden bir miktar kullanmak istese, yeniçeriler buna mani olur. Kale, düşman karşısındaymış gibi teçhizatlı ve koruma altındadır. Yeniçeriler, hazine için gelen şehzadelere “Şehzadem, birbirinizle savaştığınız süre zarfında hiçbirinize bu hazineden hiçbir şey verilmeyecek.” derler. Lakin ikisinden biri, hükümdarlık tahtına oturur oturmaz kaleyi savunan her kimse, anahtarları alır ve padişaha takdim eder. Padişahsa ona ihsanda bulunur ve anahtarları, hazineyi eskisi gibi idare etmesi için ona emanet eder.
Türkler keşşaflarına "akıncı" derler. Onlar buluttan düşen sağanak gibidir. Bu öyle bir sağanaktır ki büyük bir sele yol açar, gürleyen dalgalar kıyıları aşar ve geçtiği yerde ne var ne yok alıp götürür; fakat uzun sürmez.
Sayfa 124 - AyrıntıKitabı okudu
Hıristiyanlar, tâbi olduk­ları ve timarlılar denilen beylere de sultana verilen verginin yarısını ve gelirlerinin veya mâlik olduklannın onda birini verirler. Ne sultana ne de başka bir beye angarya hizmetinde bulunmazlar ve ticaretle uğraşmazlar. Eğer sultanın ordusu bunlann toprakları üzerinden yürüyecek olursa, hiç kimse ekili tarladan geçemez ve herhangi bir başka zarara sebebiyet veremez. Hiç kimse, bir kuruş bile kıymeti olmayan küçük bir şey dahi olsa, zorbalıkla hiçbir şeyi kendisine mal edemez. Türk beylerinin dikkatleri bu konu üzerindedir ve birbirlerine müsamaha etmezler. Zirâ bunlar, ister Müslüman kâfir ister Hıristiyan gavur olsun, fakirlere zarar verilmesini iste­mezler. Eğer birisi ödemeden bir tavuk alsa, bunu hayatıyla öder. Sultan fakirlerin huzur içinde yaşamasını diler.
Sayfa 114 - Konstantin Mihailoviç" TARİH ve TABİAT VAKFI, Tarih Serisi No:12, İstanbul 2003 [ISBN 975-6596-12-0]Kitabı okudu
Reklam
Hıristiyanlar, tâbi olduk­ları ve timarlılar denilen beylere de sultana verilen verginin yarısını ve gelirlerinin veya mâlik olduklannın onda birini verirler. Ne sultana ne de başka bir beye angarya hizmetinde bulunmazlar ve ticaretle uğraşmazlar. Eğer sultanın ordusu bunlann toprakları üzerinden yürüyecek olursa, hiç kimse ekili tarladan geçemez ve herhangi bir başka zarara sebebiyet veremez. Hiç kimse, bir kuruş bile kıymeti olmayan küçük bir şey dahi olsa, zorbalıkla hiçbir şeyi kendisine mal edemez. Türk beylerinin dikkatleri bu konu üzerindedir ve birbirlerine müsamaha etmezler. Zirâ bunlar, ister Müslüman kâfir ister Hıristiyan gavur olsun, fakirlere zarar verilmesini iste­mezler. Eğer birisi ödemeden bir tavuk alsa, bunu hayatıyla öder. Sultan fakirlerin huzur içinde yaşamasını diler.
Sayfa 114 - Konstantin Mihailoviç" TARİH ve TABİAT VAKFI, Tarih Serisi No:12, İstanbul 2003 [ISBN 975-6596-12-0]Kitabı okudu
Eğer, sultan bazı süvarilere hemen savaşa katılmaları için emir verirse, onlar oraya doğru tereddüt etmeden at sürerler ve naralar atarak ve davul sesleriyle savaşırlar. Sultanın davulcuları o kadar kuvvetli davul çalarlar ki, sanki bütün dünya sarsılıyormuş gibi büyük bir gürültü ve gürüldeme meydana gelir. Bundan sonra sultan, kimin kahramanlıklar meydana getirdiğini ve her birinin savaşta nasıl davrandığını denetlemek için kapıkullarından zırhlı atlara binmiş adamları onlara doğru yollar. Bunların her biri elinde bir topuz veya değnek tutar ve bununla askerleri savaşa tahrik ve teşvik eder. Bunlara çavuşlar denir. Bunlar nerede olurlarsa olsunlar, bulun­dukları yerde, sultanın sanki bizzat kendisi gelmiş gibidir. Zirâ bunlardan herkes çok korkar. Kimi överse, bu onun saadeti, fakat kimi sultanın huzu­runda kötülerse bu onun felaketi olur. Bunların kumandanı çavuşbaşı’dır. İşte nihaî bir çarpışmada Türklerin savaş düzeni böyle görünür. Sultan yerini terk edip katiyen başka bir yere gitmez, bilakis savaş kazanılıncaya kadar yeniçeriler arasındaki yerini muhafaza eder.
Sayfa 102 - "Konstantin Mihailoviç" TARİH ve TABİAT VAKFI, Tarih Serisi No:12, İstanbul 2003 [ISBN 975-6596-12-0]Kitabı okudu
Türkiye’deki “Bir başka âdet, yetişkin çocuğu olan herkesin, bunları beraberinde harbe götürmesini ve sultanın kapısına takdim etmesi zorunlulu­ğuna amirdir. Bunun üzerine sultan her çocuğa, babasının sahip olduğunki kadar, hatta sahip olduğundan fazlasını verir. Hiç kimseden sebepsiz yere bir şey almaz. Sultanın yüce gözcülüğü, her sene sarayından dört beyi, memle­ketin her dört tarafına, her hangi bir yerde, bir zavallıya beyleri tarafından bir haksızlık yapılıp yapılmadığın denetlemek için yollanmasında tezahür eder. Böyle bir durumda yollanan beyler, herkese lâyık olduğu gibi, ölüm cezasıyla veya dirliğin geri alınmasıyla cezalandırma yetkisine haizdirler. Bu müfettişlere “örf sorucu” denir ki, bu “cebrî soruşturma yapanlar” gibi bir anlama gelir. Bu beyler çeşitli bölgelere vardıktan sonra, şehirlerde bir hak­sızlık hakkında şikayeti olanların kendilerine gelmeleri için münadi çıkartır­lar. Bunlar bütün meselelere bir nizam verdikten sonra, sultanın kapısına geri dönerler. Orada kendilerine ihsanda bulunulur.
Sayfa 94 - "Konstantin Mihailoviç" TARİH ve TABİAT VAKFI, Tarih Serisi No:12, İstanbul 2003 [ISBN 975-6596-12-0]Kitabı okudu
Sultan onlara misal ge­tirmek istedi ve büyük bir halı getirtti. Bunu onların ayaklarının önüne serdirtti ve bir elmayı bu halının ortasına koydurttu. Sonra şu bilmeceyi sordu: “İçinizden biri bu elmayı halıya basmadan alabilir mi?” Ve onlar hep bera­ber, elmanın acaba halıya basmadan nasıl alınabileceğini ve bunun nasıl olması gerektiğini düşündüler. Fakat hiç kimse çözümü bulabilecek kadar keskin zekalı değildi. O zaman bizzat sultan halıya yaklaştı ve kenarlarından iki eliyle tuttu ve halıyı sardı ve elmaya erişinceye kadar yuvarlıya yuvarlıya halının sonuna gitti. Sonra halıyı tekrar yuvarlıya yuvarlıya eskisi gibi açtı ve beylere dedi ki, “gavurlarla arada sırada savaşmak, onların ülkelerine girmekten iyidir. Aksi takdirde yalnızca kendimizi tehlikeye atmış oluruz. Eğer biz bir kere bir başarısızlığa uğrarsak, bütün ülkeler bize karşı hemen ayaklanırlar”
Sayfa 90 - "Konstantin Mihailoviç" TARİH ve TABİAT VAKFI, Tarih Serisi No:12, İstanbul 2003 [ISBN 975-6596-12-0]Kitabı okudu
70 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.