Bir erkeğin gözünden aile olmayı ve olamamayı, yalnızlığı, ölümü ve bu ölümü tercih edişini, insanların yozlaşmışlığını, kavramların altının oyulduğu bir zamanı; Kafka’nın Dönüşüm’ünü andıran baba otoritesini ve günden güne kopma noktasına gelen aile kavramının kasvetli yapısını bir çırpıda okuyoruz. Okurken bazen kahramanımızın düşüncelerine kızıyoruz, bazen de yanında oluyoruz. İçinde sıkıştığı bu distopik vücutta varlığını sorgulayan, var olmanın acısını çeken yüreğini söküp atan ve onu daha canlıyken yok etmeyi başaran bir adamın hikayesini. Yüreği olmayan adam: uyuyor, görüyor; ama hissetmiyor. Hissedemiyor…