Biz güçlü bir paylaşıma sahibiz, Dünya gezegeninin sakinleri olarak ortak bir kaderimiz var ve bu da bize çeşitlilik içinde birleşmek üzere kardeşlik ve dayanışma duygusunu hissettiriyor, bizi birbirimize daha da yaklaştırıyor. Bu yakınlaşma, sevgide suç ortağı olmaktır fakat aynı zamanda da insan hayatını ve faaliyetlerini holistik bir yaklaşımdan uzağa taşıyan, dünyayı sadece faydalanabileceğimiz bir yer olarak görmekten, onu özelleştirmekten uzaklaştıran bir mantığı savunur. Alternatif fakat ortak bir düşünce şeklini, etkin zekâyı.
Sağlıklı olmanın güzellikle uyumlu olmadığı kesinlikle doğru değildir. Bu kültürel bir sorun. Ne yazık ki o toplumlara sağlık, bazı kültürel sınıflar gelişmeden önce gelmiştir ve dolayısıyla bizim bunu yalnızca bedensel değil aynı zamanda ruhsal bir boyutta yeniden yapılandırmamız gerekiyor. Çünkü sen bedensel olarak sağlıklıysan fakat ruhsal boyutta sağlıklı değilsen, toplum her şekilde acı çeker. Bu aynı zamanda ikinci Dünya Savaşı sonrası dönemin belirgin unsurlarından biridir. Modern ve sağlıklı olmanın, varoluşumuzun başından beri kabul edilen estetik standartlarla uyum içinde olmayı gerektirdiğini tam olarak anlamamış olmaktır.
Hint Okyanusu'nun ortasında kaybolmuş Mauritius Adası, Reunion ve Rodrigues ile birlikte, Mascarene takımadalarının bir parçasıdır. Anakaradan uzak ve ana ticaret yollarının dışında kalan coğrafi konumu, bu adanı tamamen bakir kalmasını ve XVII. yüzyılın başlarına kadar herhangi bir insan temasından uzak olmasını sağlamış. Bin yıllık insan kolonizasyonu bakımından ele alındığında bu, dünyamızın ilk küreselleşmeye başladığı döneme dair garip bir durum.
Bitkiler tarafından geliştirilen birçok çözüm, hayvan dünyası tarafından üretilenlerin tam tersidir. Negatif bir fotoğrafta olduğu gibi, hayvanlarda beyaz olan şey, bitkilerde siyahtır. Hayvanlar hızlı, bitkiler yavaş; hayvanlar hareketli, bitkiler durağan; hayvanlar heterotrof, bitkiler ototrof; hayvanlar CO2 üretir, bitkiler CO2'yi düzenler ve böyle bir sürü örnek verebiliriz. Bitkiler ve hayvanlar arasındaki anatomik-fizyolojik zıtlıklar serisi, en belirleyici olduğuna inandığım ve açık ara, en az bilindiğini düşündüğüm, yayılma ve toplanma arasındaki karşıtlığa kadar devam ediyor. Bunu şöyle özetleyebiliriz; hayvanlardaki tüm fonksiyonlar belirli organlar içerisinde toplanır, bitkilerde ise bütüne yayılır. Bu öyle temel bir fark ki sonuçlarını değerlendirmek zor. Aslında, bu bütün yapıyı değiştiren bir fark.
Gıda üretimi, dünyanın dört bir yanında meydana gelen çevresel zararların ve biyoçeşitliliğin yok olmasımnıslu şirketlerin ve tarım endüstrisinin aşırı güçlenmesi, gıda üretim süreçlerini yalnızca bir girdi-çıktı sorununa çevirip, böylece su, verimli toprak ve biyoçeşitlilik gibi temel ve yenilenemez kaynakları kâr sağlamakta üretken faktörlere indirgedi. Bu yaklaşım, daha önce bahsettiğimiz doğa kanunundan çok çok uzakta ve aslında insan türlerinin varlığını tehlikeye atan sınırsız ve dar görüşlü sömürünün temelini oluşturmaktadır. Burada gıdanın, çevrenin ve geleceğin tek bir kavramsal düğümün parçası olduğu bu tarihî anda düğümü çözmek ya da en azından barındırdığı karmaşıklığı anlamaya çalışmak bizim görevimizdir.
Bir kumanda merkezine sahip olmanın kaçınılmaz şekilde zayıf bir tasarım olduğu aslında yeni bir düşünce değil. Bunu ilk dile getiren kişi "Katı olan her şey buharlaşır" diyen Marx'tı. Marx ve Engels'in Komünist Manifesto' da yer alan, her şeyi (toplumu, ekonomileri, sınıflan, hiyerarşileri) mahveden kapitalizmin yıkıcı gücünü açıklayan bu cümle, Marshall Berman'ın modernlik deneyimi üzerine yazdığı başarılı kitabının da başlığıydı. O ifadedeki en zengin anlam neydi? Tek bir örnek vermek gerekirse, modern olanın bir sembolü olarak merkezileşmiş devlet, er ya da geç yıkılmaya mahkûmdur. Sağlam ve yıkılmaz olarak düşündüğümüz her düzen de aynı sona doğru ilerler, çünkü bu kadar merkezileşmiş ve güçlü bir hiyerarşiye sahip bir sistem, aksine çok kırılgandır. Bu sebeble, sağlam bir toplum ve gelecek için -bunu söylemek ne kadar garip görünse de- bitkilerin oluşma ve işleme şeklinin model olarak alınması gerekir.
Kesin olan şey, sağlığımıza ve mutluluğumuza daha uygun bir yaşam ritmi yaratmaya ihtiyacımız olduğudur. Her zaman hızlı ya da yavaş olmak zorunda değil, bizim için doğru olan, bize uygun olan bir ritim olmalıdır.