Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Toplu Şiirler 1969-2005

Büyü'sün Yaz!

Hilmi Yavuz

Büyü'sün Yaz! Gönderileri

Büyü'sün Yaz! kitaplarını, Büyü'sün Yaz! sözleri ve alıntılarını, Büyü'sün Yaz! yazarlarını, Büyü'sün Yaz! yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Söz ve Zaman
bir dağın uzantısı olmak sana yetmediği zaman gör ki sıradağlar talanda.. sözlere bak, bağı çözük çicekler gibi ortada, dağılmış duruyor nerdesin? hangisinde? solmakta mısın doğrularda ve yalanda? işte hangi uçurum dillerinin dip kuytularında olmak beni sana göre daha sınırda kılar? ve aramızdaki sınır hangi kaybolmalarda tenhâyla çizilmiştir? her şeydir, savrulur, ama bir şey direnir o hâlâ bende kalanda kayboldum akarsudan sözlerde aktıkça yıpranan şiirlerde ve en yabanıl olanda.. șimdi kim dindirecek erguvanları bende? çüinkü Söz'üm ben, Söz'üm, hem bulandım hem de arındım aynı zamanda
"yakın aşklar! siz 'kalbim' dersiniz, ama o, aslında kalbim değil,..çağrışım!"
Reklam
Deprem
sen benim kalbimin bakıcısısın güldeki karanlık yazıdan bir mesel söylemek üzre olan sussam, razı değil dile söylesem, derin ve geleneksel bir hüzündür, dolaşır elden ele âh bedenin, zakkum bedenin! bir dağyolu tadında ve ben o yolu kalbiyle bilen yüzün gizemdir, senin, yokluk! acı, sessizce yedi dildedir sevdalar kimdedir, kandedir ve depremler senin neren? kalbim buluşmamızdır, ey ceren!
"bu yolculuk benim mülküm öteki bütün yolculuklar gibi"
büyü'sün, yaz!
ben hep yollar düşledim derin yollarda yürürken yollar gül sesleridir beni yazın tâ içine çağıran gitsem mi? yoksa daha erken
mühür
B. Necatigil'e uzun etme artık, şiirinden çık acı ve düzyazıyla lânetlenmiş olmadan önceki günlerine dön hilmi yavuz sevdalar ki onları ele vermeden daha iyi nasıl anlatılabilir ve neden bir düșün hangi șiirin içinden onu yazmadan daha geçen bir turna görülmüștür? sevda sözleri! siz şimdi benim hangi tür hüzünlere ne ad verdiğimi nerden bileceksiniz? tedirgin ve kömür olmuş sesler duyarsınız ama bu birșeyi anlatmaz ki! şiir, hilmi yavuz, mühür- lenir ve gömülür!
Reklam
şimendifer işçileri anlattyor (yıl 1925)
biz şimdi hangi hüzünden aktıktı ve hangi nehirden devredildik, söyle! de ki kalbimizi yorgun kömüre vurup savuran gene biz mi olacağız? de ki acımız, ekmeğimiz, zaferlerimiz de ki böyle böyle
doğunun soruları
hangi umut, hangi sevda, hangi dağ ve hangi- dağ, allahuekber dağlarıdır sevda, nâzımınki ve ozan bir garib derviş işte acısı gevaş'ta, ağıdı muş'ta kendini yollarla bezemis mendili boydanboya meneviş bir büyük akşamın kulu sabrı, hasreti doğulu ve ölüm, bir kır yoksulu gibi gök ekin arıyor sanki hangi umut, hangi sevda, hangi dağ ve hangi-
doğunun geçitleri
çok uzun anlatmak gerekti ve biz, sadece imâ ile geçtik 'yol verin sevdaya' gördük ve yol verdik acıdan kalkıp acıya varan bir yol gibi kendini göstere göstere
doğunun gurbetleri
akşam en güzel masaldır iyi anlatılırsa doğru olan herşeyde biraz öfke, biraz yılgınlık vardır der, bir kıssa câm incelince şarap da incelir yaşam acıdan kırmızıya ölüm hüzünden beyaza ve bir gül gelirse bu yol ayrımından gelir mutlaka ve nasılsa kendi elimizle kurduğumuz gurbetten daha zor bir sürgün yoktur yaşasak da, yaşamasak da umuda ve sonbahara hüküm ki: gülün saltanat devrinden ne sevdikse bugünden ve ne kaldıysa dünki acıyı yakuta döndürsün hüznü döndürsün elmasa akşam en güzel masaldır çünki iyi anlatırsa
Reklam
doğunun sevdaları (|||)
sen ilkyazı önce kendinde oluştur ve sonra büyüt hiç solmayanı bir dağ ki kendinden umulmayanı senin yüzünde devşirip birden ve en hoyrat, en sevecen gözlerin ağır bir suçtur ve benim kalbimi yeniden yazabilmek için el aldığım çok olmuştur eski fütûvvetnâmelerden sen o ki dokunuşların ve acının derin bahçıvanı sevda, belki bir susuştur ve kimbilir nasıl ve nerden gelen bir türküyle duyulmayanı bir soluk güldür, ki duyurmustur eski fütûvvetnâmelerden sen ilkyazı önce kendinde oluştur ve sonra yürü yol olmayanı
Sırası Gelince
acının vergisini verdik, gülün haracını ödedik. hüznü demirbaş defterinden düşmeye geldi sıra sen ki eyvan ağıtlarda sürekli ve ahşap bir gülümseme gibi durdun gözlerin bozkırdan devşirme yolların bozgundan derlenmiş karanlık yolcusu turnaların ve kurdun ey hüzünlere reâyâ olan derviş acının vergisini verdin, gülün haracını ödedin hüznü demirbaș defterinden düşmeye geldi sıra tarlalarla uzar gider al kısrak gökçe çiçek tozar durur sılalarla oysa ölüm, bir uçtan bir uca bir uzun kervansaraydır ki savrulur günü saati gelince yıkılır yırtıla yırtıla
ve gel zaman, git zamandır söz yanar, cönk üşür, yaz morarır saçları çil kuşu, sesi nar tane ve ürkek bir kilim gibi seğirip ve nasılsa bir gülü edip bahane gözleri mahzunîdir, karacaoğlandır
yok hükmündedir
bin şiirin yeşil atına çileli ekim günlerini bir daha oku gelinciğin ve acının kitaplığında acı, yok hükmündedir ölümün anayurdu bendedir solgun idam fermânıdır ruzigâr bir türkünün derin ağaçlığında ölüm, yok hükmündedir kuşlar ahî, gün yörüktür, vakt irişir haylice sonbahar olur gizli abdal diliyledir sevda sevda, yok hükmündedir
Dize
taşırdı yaz kuşları kaygısız solukların kabuğunu teninde vebadan kırılmış boş kentlerinde diz dize oturuyor bakışlarımız son kuşların son yaprağa usulca değip geçerken anlattığı giz bir hüzünde konaklamı gibiyiz diz boyu bozgunlardan çıkınca sen ey bakışların yolgeçen hanı çılgınlığa yazla gelen ilk konuk adlarına deniz vuran soyluluk dize gelir önünde güllerin en yabanı
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.