"Daha ilk gece, yukarıda hocalar hatim okur; aşağıda helvalar pişerken: 'Binnaz hanım cadı olup gelmiş!' diye yalının içini bir gürültü, bir dehşettir aldı. Yıkandığı yere ışık koymuştuk. Evlere şenlik, Tanrım kimselere vermesin; gelenektir, orada üç gece sırayla kandil yakılır. O akşam kefeniyle gelmiş, yıkandığı yeri dolaşmış... Yalnız bir kişi değil üç kadın birden görmüş...
"Ruhlar, gövdelerden kurtulduktan sonra yerçekimine bağımlı kalıyorlar mı? Yeryuvarlağı, yaradılışından beri geçtiği bir noktadan bir daha geçmemek üzere uzay içinde bir top güllesinden yetmiş üç kez daha hızlı bir atılışla uçup gitmektedir. Ölüm olayıyla gövdelerden ayrılan ruhlar genel çekimin tutsaklığından da kurtuluyorsa dünyamız bu ruhları uzaya saçarak baş döndürücü yürüyüşünde devam ediyor demektir...
"... Bir insanın ölümden sonra kişiliğini yitirmeksizin gövden gövdeye geçerek, öle dirile, öle dirile olunlaşma evreleri geçirmesi, evrenden evrene dolaşması eskilerin "tenasüh = Yeniden doğuş, ruh göçü" sözlerine benziyor. Yeniçağ filozoflarından kimileri, Budistlerin, Brehmenlerin tutumlarını ve inanışlarını biraz başka biçimde uyandırmaya uğraşıyorlar. Bu sözler çok kez söylenmiş; fakat insanlık için kesin bir kazanç ortaya çıkmamıştır. Eflatun, "Fedon" adlı yapıtında bu düşünceyi savunmuş; Lamartine'in de "Sokrat'ın Ölümü" adındaki felsefi manzumesi Fedom'dan esinlenmiştir. Ölüm, yaşamdan geldiği için yaşamın da ölümden doğduğu temeline dayanan felsefe...
İnsanın varlığı, ne vakit çıkacağı belli olmayan bir tehlikenin korkusu altında kalırsa; bu hal, geleceği kesin bir belâdan daha korkunçtur. Çünkü insan ne zaman, neye uğrayacağını bilemediğinden bu belirsizlik içindeki rahatsızlık daha dayanılmaz olur.