Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Felsefi Fikir Alışverişi

Çatışan Feminizmler

Judith Butler

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Feminizm içerisinde, kadınlar olarak ve onlar adına konuşmak politik bir gereklilik gibi görünmektedir ve ben de bu gerekliliğe karşı çıkmıyorum. Kuşkusuz, temsili politika böyle işlemektedir ve bu ülkede lobileşme çabaları, kimlik politikalarına başvurmadan gö­rece imkansızdır. Dolayısıyla, yapılan gösterilerin, yasal düzenle­me çabalarının ve radikal hareketlerin kadınlar adına bir iddia orta­ya atması gerektiği görüşünde hemfikiriz.
Kadının benlik duygusunun pek çok durumda ne kadar kırılgan ve hassas, kadınların özerklik için verdiği mücadele­nin ise rastlantılara ne kadar bağlı olduğu bilindiğine göre, kanım­ca kadın failliğinin "failsiz eylem" konumuna indirgenmesi olsa ol­sa zorunlu olan bir şeyi erdem saymaktır
Reklam
Nancy Fraser ve Linda Nic­holson
"...1980'lerdeki feminist po­litika uygulamaları, üstanlatılara karşı işleyen bir dizi baskı unsuru doğurdu. Son yıllarda, yoksul ve işçi sınıfından olan kadınlarla renkli ırktan gelen kadınlar ve lezbiyenler, yaşamlarını aydınlatma ve yaşadıkları sorunları ifade etme konularında yetersiz kalan femi­nist kuramlara karşı eleştirilerini daha geniş bir kitleye duyurabildi­ler. Bu kadınlar, evrensel kadın bağımlılığı ve ev yaşamına kısıtlan­mışlık konusundaki varsayımlarıyla, önceki sözde üstanlatıların, aslında ikinci dalganın başlangıcına hakim olan orta sınıf, heteroseksüel, beyaz kadınların deneyimlerinden yanlış bir biçimde çıkarsanmış olduğunu gösterdiler. ... Dolayısıyla hareketin sınıfsal, cinsel, ırksal ve etik bilinci değiştikçe, kuramın tercih edilen kavra­nışı da değişti. Sözde üstanlatıların kız kardeşlik bilincini beslemek­ten çok baltaladığı anlaşıldı; zira bu tür anlatılar, hem kadınlar ara­sında hem de farklı kadınların farklı biçimlerde maruz kaldığı cin­siyetçilik türleri arasında bulunan ayrımları göz ardı etmekteydi."
Kişinin içinde bulunduğu kültür, toplum ve gele­neğin çok fazla şeyleştiği, acımasız güçlerin hakimiyeti altına gir­diği, tartışma ve karşılıklı konuşmanın kurutulduğu ya da imkansız hale getirildiği öyle zamanlar olabilir ki, toplum eleştirmeni toplumsal sürgün haline gelir. Bu tutumun örnekleri, Thoreau'dan Frank­furt Okulu'na, Albert Camus'den Doğu Avrupa muhaliflerine kadar uzanan modemite eleştirmenleriyle sınırlı değildir. Orta ve antik çağlarda da sürgün filozoflar, binyılcı mezhepler, kadın ya da er­keklerden oluşan mistik gruplar ve şehirlerini terk eden peygam­berler olmuştur.
Mülksüzler'in ilk satırlarında Ursula K. Le Guin'in sun­duğu sınır olarak duvar alegorisi, paradoks olarak anlaşılan sınırın metafor biçiminde ifade edilmesine yardımcı olabilir. Bir duvar vardı. Önemli görünmüyordu. Kesilmemiş taşlardan örül­müş, kabaca sıvanmıştı; erişkin biri üzerinden uzanıp bakabilir, bir çocuk bile üzerine tırmanabilirdi. Yolla kesiştiği yerde bir kapısı bile yoktu; ora­da yerin geometrisine indirgeniyordu: bir çizgiye, bir sınır düşüncesine. Ama düşünce gerçekti. Önemliydi. Yedi kuşak boyunca dünyada o duvar­dan daha önemli bir şey olmamıştı. Bütün duvarlar gibi iki anlamlı, iki yüzlüydü. Neyin içeride, neyin dı­şarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığımıza bağlıydı. Peki niye alegori kullanılır? Neden dolaysız olarak söylenmez? Yanıtı açık: Sınır, ancak dolaysız ifadeden kaçarak hissettirilebilir. Yani, eğretileme ve alegori sırf akademik şıklık için kullanılmaz.
Sayfa 114Kitabı okudu
elleri dert görmesin
Son yirmi yıl­da feminist tarihçiler kadınları, şimdiye kadar süregelen görünmez yaşamlarını ve yaptıklarını keşfetmekle kalmamış; gerek gelenek­sel olarak kadınlara atfedilen ve önceden küçümsenen dedikodu ve örgü gibi uğraşları gerekse histeri, baş ağrısı, adet döneminde yatağa düşme gibi tipik kadın rahatsızlıklarını farklı bir gözle görmeyi ve bunlara değer vermeyi öğretmişlerdir.
Reklam
Psikanalizin yer aldığı bir feminizm sayesinde, kadına ve kadınlara ait anlamın bilinçdı­şında nasıl kodlandığını ve kodlanmış bu anlamların politik müca­deleye imkan veren paradoksları nasıl beraberinde getirdiğini zen­gin ve karmaşık bir çözümlemeyle inceleyebiliriz. "Yoksunluk" ola­rak Kadın, sözü edilen kodlayıcı paradokstan kastettiğim şeye ör­nek oluşturmaktadır. Kadın yoksunluksa, dolayısıyla Lacan'ın anla­yışına göre anlamdan yoksunsa, herhangi bir şey "olabilir".Kadı­nın anlamını mutlak bir biçimde sabitlemenin olanaksızlığı, sonsuz bir dönüşüm olanağı yaratır. Ve bu olanaksızlık sayesinde, bizi ken­di farklılığımızın hakikatine güya hapseden herhangi bir kurama meydan okuyabiliriz.
Sayfa 105Kitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.