Ömür dediğimiz şey, kendimizle ve dünyayla kurduğumuz ilişkide içini doğru düzgün doldurmakla görevlendirildiğimiz bir zaman parçasından başka bir şey değil.
Akıl baliğ olmak bunu bilmektir belki de.
Senden sonra bir şey kalsın istiyorsan kitapların, filmlerin, yonttuğun heykellerin kalacak. Terekende ne biriktiyse, enstrümanından ne çıkardıysan işte o kalacak.
İnsan hakları diye bir şey vardır, hepimiz biliyoruz. İnsanın doğumla birlikte hak ettiği, kimsenin sorgulayamayacağı, her canlının ölünceye kadar sahip olacağı hakları vardır.
Onu aldılar tüketici haklarına dönüştürdüler. Şimdi bize en temel haklarımızı vermek yerine tüketici haklarını yutturmaya çalışıyorlar.
Ben de soruyorum: Dünya bizim değilse niye onu sürekli olarak önümüze koyuyorsunuz?
Niye ne yapacağımıza, ne yiyeceğimize, ne giyeceğimize neye ne kadar sahip olacağımıza siz karar veriyorsunuz?
Bir fincan adaçayı ve bugün Ramazan dolayısıyla çarşıda açılmış olan "Kitapçılar Sokağı'ndan"almış olduğum 3 adet İkinci el kitap. Ha evet, şuan okuyor ve tavsiye ediyor olduğum
Çocuklarımız için bu dünya ile olan mesafelerini kuracakları bir ortam sağlamak lazım. O bağı kurmalarını sağlamak lazım. Çocuklar ancak dünyanın bir parçası olduklarını bilirse, hissederse ona sahip çıkarlar.
"İnsan ne yapabilir, kendine dair başka ne bulabilir ki? Hem sonsuz bir yaşam hayal edecek kadar romantik olmak hem de hakikaten biraz sonra ölecekmiş gibi dünya ile barışık bir ilişki kurmak. Sonra kurduğun ilişkide egemenlik peşinde koşmamak. Nihayet bu dünyanın sonsuz sahibiymiş gibi güçlü bir tahayyül ve tasavvurla yaşamak. 'Bu dünya benim,' demek."