Her kitabıyla gözünü sokaktakilere, ezilenlere, marjinallere çeviren Genet bu sefer de Avrupa'nın ortasında bir savaşta iki eşcinselin hikayesini anlatıyor. Genet okumak standart bir edebiyat okuru için zorlayıcı bir deneyim, çoğu zaman burada olduğu gibi toplumun büyük çoğunluğunun yabancı bulduğu hayat hikayelerini konu ediniyor. Onu politik yapan da bu yönü. Edebiyatı araçsallaştırarak anlatmak istediklerini genel çerçeve içerisinde okura aktarıyor. Zenciler oyununda olduğu gibi bunu yaparken kullandığı yazın biçiminin her yönüyle mesaja dahil olması için çabalıyor. Genet'e başlamak için belki çok uygun değil çünkü ilk etapta içine girilmesi zor bir dili var yazarın bu sebeple uzun bir roman tercih edilmeyebilir, ama eserleriyle tanıştıktan sonra mutlaka bakılması gereken bir kitap Cenaze Merasimi.
Aşkta ve savaşta...“Asil davranmak için bir insan uzun süre düş görmelidir ve düşler gecenin koynunda beslenir” diyen Jean Genet, bu romanında evrensel bir insanlık hali olarak savaşa ve işgal dönemi Paris'indeki insan ilişkilerine odaklanıyor.İnsanlar tıpkı aşkta olduğu gibi savaşta da politikanın, idealizmin ve etiğin sınırlarını aşar; yani aşkta ve savaşta her şey mubahtır. İşte Cenaze Merasimi her şeyin en uç noktalarda yaşandığı o günlerde, insanlar, onları ölüme gönderen hükümetler ve savaş alanlarında çözüme bağlanmaya çalışılan kişisel çatışmalar arasındaki paralellikleri ve zıtlıkları anlatan fantastik ama bir o kadar da gerçekçi bir roman.Kitabın içeriğinde eşcinsel ilişkilerin anlatımı var baştan uyarayım.Yeraltı edebiyatını seviyorsanız tavsiye edebileceğim bir kitap..
Yaşam,bir ömür boyu genel bir aşağılanmaya katlanma riskini göze almak için çok uzundu,ama en azından geçici zevkler ve keyifler yaşanması halinde,yapılan fedakarlığın bedeli azaltılabilirdi..
Bugün artık onu, beni en çok sevmiş olan en değerli sevgiliyi içime gömmüş olmaktan ötürü, büyük bir ürküntüye kapılıyorum. Ben onun mezarıyım. Toprak hiçbir şey değil. Ölüm. Filizler ve sürgünler, ağzımdan fışkırıyor. Onunkiler. Alabildiğine açık göğsümü güzel kokularla dolduruyor. Yeşil ve tatlı bir canerik, sessizliği şişiriyor. Ölüm sessizliği. Arılar, gevşek ve pörsük göz kapaklarının altındaki sıvılaşmış ve akmış göz bebeklerinin bulunduğu göz çukurlarından çıkıp kaçışıyor. Barikatların üzerinde vurulmuş bir yetişkini, genç bir kahramanı yiyip bitirmek ve sindirmek hiç de kolay bir şey değil. Güneşi hepimiz severiz. Ağzım ve parmaklarım kanlar içinde. Etini dişlerimle parçaladım. Normal olarak kadavralar kanamaz, seninki ise kanıyor.
On dokuz Ağustos bin dokuz yüz kırk dörtte, barikatların üzerinde, bahar sürgünlerinin altında öldü ve bu, benim ağzımı kanlar içinde bıraktı.