Radikal özneleştirme, benliğin devletin dayattığı kimlik ve rollere başkaldırısı açısından da ele alınabilir; o, öznenin devletle arasına mesafe koyduğu süreçtir.
Şöyle ki, eğer vicdan sahibiysek ve eleştiri yeteneğimiz varsa, yani aklımızı bu yönde kullanabiliyorsak, neredeyse doğal- lıkla, karşı karşıya kalınan haksızlıkları, beliren adaletsizlikleri bir problem olarak görürüz. Bu anlamıyla ortadaki problemin kişinin özel problemi olup olmadığı gibi bir soru geçersizdir, çünkü kişi bir problemi üstlendiği ölçüde, bir arızayı bir problem olarak tespit ettiği sürece, bu problem onun öznellik konumumu belirler. Yani kişi o problem üzerinden özne olur. Örneğin, be- nim yaşanmış bir şiddeti problem olarak ortaya koymam için o şiddeti yaşamış olmam gerekmez, eğer eleştiri kabiliyetim ve vicdanım bana o şiddetin bir problem olduğunu fark ettiriyorsa, yaşamın gidişatında onarılması gere ken bir sorun olarak ortaya koyuyorsa, ben bu şiddeti, bu olayı sorunsallaş tırdığım ölçüde bir problemi tespit etmiş olurum ve böylece problemin çözü-müne yönelik de bir adım atmış olurym
Elde ettikleri sonuçlara göre, solaklar sağ- laklara göre yalanı anlamakta önemli ölçüde daha iyiler, Kişinin güvenirliği- ni belirleme konusunda her ne kadar solaklar ve sağlaklar grubu benzer sayıda ipuçlarından -konuşma tarzı, yüz ifadesi, beden dili ve "net ifade etmedikleri" ipuçlarından yararlandıklarını belirtseler de, solaklar kişinin ita- desinin içeriğinden çok, görsel ipuçlarına başvurmuştur. Araştırmacılar, solakların "düşünmedeki esneklikleri" ve "görsel temelli bir süreç i işletmele- rínın, iletişimdeki inceliklere gösterdikleri daha büyük duyarlılığın nedenini açıklayabilir şeklinde yorumda bulunmuşlardır. Öfkeli bir bakış ile korku dolu bir bakış arasındaki