"Öbür kalecilere tam yirmi şut çektim. Hiçbiri de gol olmadı... Dünyada o kadar çok enayi kaleci var ki... Bütün suç işte o enayilerin... Şu golleri yeseler sanki ne olur."
Akıl hastalarının yarısından çoğu hastaneden kaçmıştır.Bir kere akıl hastanesinin dışına çıktıktan sonra delilerle akıllılar ayırt edilemediği için, delileri akıllılardan seçip ayırmak zor olmaktadır.Hatta bu zorluk yüzünden bazı yanlışlıklar da olmuştur.Sivil polis ekiplerinden on kişi, zabıta kuvveti şefini kaçan delilerden sanarak tımarhaneye kapamışlardır.Hastanenin idare müdürü ile belediye başkanı da yanlışlıkla tımarhaneye kapatılanlar arasındadır.Bu yanlışlık, onlara deli gömleğini giydirip soğuk duş yapılırken anlaşılmıştır.Daha başka kimlerin yanlışlıkla tımarhaneye sokulduğu şimdilik belli değildir. Hükümet kuvvetleri delilere karşı yılmadan kahramanca çarpışmaktadırlar. Delilerle akıllılar birbirine karıştığından ayaklanmayı bastırmakta zorluk çekilmektedir.Komşu illerden yardımcı kuvvet istenmiştir.Yarın sabaha kadar delilerin ayaklanması bastırılacaktır.
Gazetelerden birinde yeni tımarhane müdürüyle bir gazetecinin yaptığı konuşma vardı.Gazeteci yeni tımarhane müdürüne soruyordu:
-Siz daha dün, delileri kaçırmamak için çalışanlar arasında değil miydiniz?
Müdür bu soruya,
-Evet, diye karşılık veriyordu.
-İçeri kapatılanların akıllı olduklarını bilmiyor musunuz?
-Biliyorum.
-Sizi buraya kim müdür yaptı?
-Deliler.
-Öyleyse, nasıl oluyor da, kendiniz de akıllı olduğunuz halde içerdeki akıllı arkadaşlarınızı dışarı bırakmıyorsunuz?
Müdür, bu soruya çok kısa ve kesin şu cevabı vermişti:
-Arkadaş, vazife vazifedir.İşte o kadar.
Yine düne kadar akıllı olan hastanenin müdür yardımcısı gazetecinin bu sorusuna,
-Beyanat vermeye yetkili değilim, diye cevap vermişti.
Başgardiyan ise,
-Söyleyeyim ama sakın gazeteye yazmayın,
sonra işimden olurum, diye rica ettikten sonra şöyle demişti: Beni bu akıllıların başına gardiyan yapanların deli olduklarını biliyorum, ama içeridekileri yine de salıveremem.
Sonra deliler beni de içeriye kaparlar.Korkarım.
Bir şair, en güzel şiirlerini, Beyazıt Kulesinin tepesinde, kendini aşağı atıp öldürmek bunalımları içinde yazdığını söylerse, okurlar şairin bu delice isteğiyle, şiirlerinden daha çok ilgilenirler.
Ben genellikle yazılarımı evimde, tıklım tıklım kitaplarla dolu odamda yazarım.Bunu da karım, "Hangi Türk yazarının seninki gibi özel odası var?Hala da yakınıyorsun..."diye sık sık başıma vurur.Yazıya başlarım kapı zili çalınır.Birisi açacak diye bir zaman beklerim.Kimse açmayınca, zil belasından kurtulmak için kalkar kapıyı
Soru- Yazar, elverişli yazma ortamını kendisi mi hazırlar, yoksa bu ortamın doğmasını mı bekler?
Yanıt- Elverişli yazma ortamı ne demek?Hayatımda hiç böyle bir ortam görmedim, nasıl olduğunu da bilmem.Yazılarımın pek çoğunu cezaevi koğuşlarında, cezaevi hücrelerinde yazdım, acaba buraları elverişli ortam mı sayılır?Eğer öyleyse bu ortamları ben hazırlamadım.Bu elverişli ortamın doğmasını beklemeye kalkarsak, hohooo, biz değil, bizden sonrakiler de daha çok beklerler.
-Siz daha dün,delileri kaçırmamak için çalışanlar arasında değil miydiniz?
Müdür bu soruya,
-Evet, diye karşılık veriyordu.
-İçeri kapatılanların akıllı olduklarını bilmiyor musunuz?
-Biliyorum.
-Sizi buraya kim müdür yaptı?
-Deliler
-Öyleyse,nasıl oluyor da,kendiniz de akıllı olduğunuz halde içerdeki akıllı arkadaşlarınızı dışarı bırakmıyorsunuz?
müdür bu soruya çok kısa ve kesin şu cevabı vermişti:
-Arkadaş,vazife vazifedir. İşte o kadar.
Bakan, maçı durdurup hakeme sordu:
-Ne yapıyorsunuz?
-Futbol maçı efendim.
-Bu maç dediğiniz şey nedir?
-Spordur efendim.
-Spor ne işe yarar?
Hakem iyi bir konu yakaladığından bütün bilgisini göstermek için konuşmaya başladı:
-Efendim, spor bedeni geliştirir. Sağlam bedende sağlam kafa bulunur. Bu yüzden memleket gençliğinin iyi yetişmesi, gelişmesi, canlı, çevik olması için spora çok önem veriyoruz.
Bakan,
-Peki ama, dedi, gördüğümüze göre bu futbol denen sporu, şu çayırdaki yirmiiki delikanlı yapıyor. Bu seyreden altmışbin kişiye ne oluyor? Yoksa insan maçı seyrederken de gelişiyor, kuvvetleniyor mu?