Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dine Karşı Din

Ali Şeriati

Dine Karşı Din Sözleri ve Alıntıları

Dine Karşı Din sözleri ve alıntılarını, Dine Karşı Din kitap alıntılarını, Dine Karşı Din en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tarihin bir döneminde bütün toplumlara da baksak tapmanın ve kulluğun her yerde ve bütün toplumlarda olduğunu görürüz. Bu da tapmanın fıtri bir olgu olduğunun göstergesidir.
Halkın korkusunun ve cehaletinin ürünü olan din, "şirk" dinidir.
Reklam
Söz gelimi Belam Bauralar Musaya ve Musanın hareketine karşı bozguna uğrayınca ; Musanın hahamları ve İsa'nın katilleri olan Ferisiler kılıfına girdiler.
Sayfa 33
Herhangi bir şehri tanıtmak amacıyla yazılmış bütün kitaplar -Farsça yazılan kitaplara dahi bakılabilir. Kum Tarihi, Yezd Tarihi, Belh'in Faziletleri gibi- dinî bir rivayetle başlar. Yani bu büyüklükte bir şehrin dinî ve manevî bir etkenin dışında başka bir sebeple inşa edilebileceğini tasavvur edemiyorlardı. Her zaman ya orada bir peygamber yatıyordur ya şehir dinî bir mucizeden dolayı oraya kurulmuştur yahut daha sonraları orada dinî bir şahsiyet defnedilecektir. Kısacası her durumda gerekçe, dinî bir motif arz etmektedir...
Tanrıpərəstliyin müqabilində tağutpərəstlik dayanır. O tağutpərəstlik ki, insanı, kainatı və bəşəri həyatı əhatə edən haqq sistemin əleyhinə səsləyir. Cəmiyyəti müxtəlif güclərin təmsilçisi sayılan bütlər önündə köləliyə və zillətə çağırır.
Söz gelimi feodalite döneminde dinin vazifesi, mevcut durumu, yani kölelik ve efendilik sistemini dini açıdan meşru göstermekti.
Reklam
Nasıl ki Allah'ı birlemenin koşulu alemi birlemek ise; alemi birlemenin koşulda insanı birlemektir. Yani bütün insanların bir ve eşit olduğunu kabul etmektir.
İRAN TOPLULUĞU VE DİN
Sasani döneminde şehzadelerle eşraf kesimi en üst smıftı. Yanların­ da da ikinci sınıfı temsil eden Zerdüşt din adamları bulunurdu. Sa­ sani tarihi boyunca güç, bu iki sınıf arasmda gidip gelmiŞtir. Bazen birinci kesim, yani şehzadelerle eşraf kesimi gücü ele geçirip ilk sı­ raya oturmuştur; bazen de ikinci kesim, yani din adamları. Ancak her iki kesim de halkı sömüren ve onları yoksul bırakan "mele", "mütrefin" ve yönetici sınıfındandır. Aralarında sadece şu fark vardır: Şehzadeler ve eşraf tabakası zorla ve açık bir biçimde sömü­ rüyorlardı. Oysa ikinci sınıfı teşkil eden din adamları halkın malı­ nı çalıp servet biriktirirken, bu işi din! bir forma sokarak yapıyor­ lardı. Böylece halkın bütün varlıgı bu iki sınıfın elindeydi. Hatta bazen büyük bir kısmı din adamlarının elindeydi! Öyle ki Albert Mallet'in ifadesiyle yirmi payın on sekizi din adamlannın elindey­ di. Mülkiyet!
Bu nedenle 19. yüzyılda söylenen şu söz doğrudur: "Din, halkların ölümden sonraki hayata bağladıkları ümit dolayısıyla bu dünyada­ ki mahrum, zavallı ve perişan durumlarına tahammül etmelerine sebep olan bir afyondur. Din afyondur. Zira 'insanların başlarına gelen her şey Allah'ın eliyle ve iradesiyledir; durumunu değiştir­ mek ve düzeltmek için yapılan her çaba Allah'ın iradesine karşı gelmektir', düşüncesinin sebebi dindir." Bu nedenle bu söz (din af­ yondur) doğrudur, doğrudur! Ve aynı şekilde 18. ve 19. yüzyıl ay­ dınlarının; "Din, insanların ilmi hakikatıere karşı bilgisizliğinin bir ürünüdür." "Din, insanların boş ve anlamsız korkularının bir ürü­ nüdür." ve "Din, feodalite dönemindeki kayırmanın, ayrımcılığın, sermayedarlığın ve yoksunluğun bir ürünüdür." sözleri de doğru­ dur ve gerçeği yansıtmaktadır
Küfr, bir şeyin üstünü örtmek demektir. Nitekim Arapça'da çiftçinin, ektiği tohumun üstünü toprakla örtmesi işlemine küfr denir. Aynı şekilde insanın kalbinde var olan bir dini hakikatin üstünü çeşitli sebeplerle, cehalet, garaz ve çıkarcılıktan bir örtü ile kaplar ki, bu hale küfr denir.
Reklam
Bu nedenle 19. yüzyılda söylenen şu söz doğrudur: “Din, halkların ölümden sonraki hayata bağladıkları ümit dolayısıyla bu dünyada­ ki mahrum, zavallı ve perişan durumlarına tahammül etmelerine sebep olan bir afyondur. Din afyondur. Zira ‘insanların başlarına gelen her şey Allah’ın eliyle ve iradesiyledir; durumunu değiştir­ mek ve düzeltmek için yapılan her çaba Allah’ın iradesine karşı gelmektir’, düşüncesinin sebebi dindir.” Bu nedenle bu söz (Din afyondur.) doğrudur, doğrudur! Ve aynı şekilde 18. ve 19. yüzyıl ay­ dınlarının; “Din, insanların ilmî hakikatlere karşı bilgisizliğinin bir ürünüdür.” “Din, insanların boş ve anlamsız korkularının bir ürü­ nüdür.” ve “Din, feodalite dönemindeki kayırmanın, ayrımcılığın, sermayedarlığın ve yoksunluğun bir ürünüdür.” sözleri de doğru­dur ve gerçeği yansıtmaktadır! Ancak, bu hangi dindir? Tıpkı bir ışık veya bir yıldırım gibi tevhid dininin çok kısa bir süre yanıp söndüğü anlar hariç; tarihi sürekli egemenliği altında bulunduran şirk dini! Bu din ister tevhid dini, ister Musa’nın dini, ister İsa’nın dini adıyla ortaya çıkmış olsun; is­terse Peygamber’in hilafeti, Abbasiler hilafeti ya da Ehlibeyt hilafe­ti adıyla kendini göstersin. Bütün bunlar tevhid dini kisvesine bü­rünerek, cihat ve Kur’an adıyla ortaya çıkan ve Kur’an’ı mızraklara takıp kalkan yapan şirk dinleridir.
Meşrulaştırılan din nedir?
Yani dini kullanarak halka; “Sizin toplumunuzun içinde bulunduğu durum, olması gereken bir durumdur.” inancını kabul ettirmek... Zira si­zin bu durumunuz, Allah’ın iradesinin bir tecellisidir, takdiri ilahî böyleymiş, sizin ve toplumunuzun alınyazısı böyle çizilmiş.
İnsanın içinde de hakikat vardır.Ancak bu hakikatın üstü cehalet,kin,menfaatçilik veya mutlak bir bilgisizlik gibi sebeplerden dolayı siyah bir perde ile kaplanmış ve örtülmüştür.
İNKILABÎ DİN NE DEMEKTİR?
İnkılabî dine mensup olan ve bu dinin eğitimini alan bir kişi, hayatın maddî manevî ve sosyal alanlarının tümüne tenkidi bir gözle bakar ve batıl olarak gördüğü şeyi kaldırıp, yerine hakkı ikame etme sorumluluğunu taşır. İnkılabî olan tevhid dini, mevcudu, olduğu gibi benimsemez ama ona ilgisiz de kalmaz. Peygamberlerin tümüne bir bakın, saf ve hiçbir değişikliğe uğramamış olan ilk çıkışlarında hepsinin yaptığı ilk iş, mevcut tuğyana ve kötülüğe karşı çıkmaları ve Allah’ın kanunlarının tecellisi olan kâinattaki kanunlara itaat etmeye çağrıda bulunmalarıdır. Mesela Musa’ya bir bakın, O, üç sembole karşı çıkmıştır: Zamanın en zengini olan Karun, şirk dininin en büyük dinî lideri olan Bel’am-i Ba’ur ve en büyük siyasî otorite olan Firavun. Musa bu üç sembole mi karşı çıktı, yoksa statükoya mı? O zaman statüko neydi? O zamanki statüko, azınlıkta olan Sebtî ırkının, Kıptîlerin baskısı altındaki yaşamalarıydı. Musa’nın mücadelesi, Kıptî ırkının üstünlüğüne dayanan ırkçılığa ve bir ırkın, diğer ırkın esareti ve zilleti altında yaşamasına karşı çıkmaktı. Onun hedefi ve ideali, tutsak olan bir kavmi, doğru yola getirmek ve inanç temelinde kurulmuş, tağuta tapınılmayan ve tevhid dininin gerektirdiği toplumsal birliğe sahip olan bir toplum kurabilmek için o kavmi, vadedilmiş olan yere hicret ettirip yerleştirmekti.
Nasıl ki Allah'ı birlemenin koşulu alemi birlemek ise; alemi birlemenin koşulu da insanı birlemektir. Yani bütün insanların bir ve eşit olduğunu kabul etmektir.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.