Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Diyalektik Düşüncenin Tarihi

Selahattin Hilav

En Yeni Diyalektik Düşüncenin Tarihi Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Diyalektik Düşüncenin Tarihi sözleri ve alıntılarını, en yeni Diyalektik Düşüncenin Tarihi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dünyayı diyalektik biçimde açıklamak, aristokrasinin egemenliğini düşünce alanında desteklemeye nasıl elvermiyor­sa, mekanik biçimde açıklamak da, aradaki nitelik farklarını kaldırdığı için yine elvermemektedir. Aristokrasinin bir ahla­ki amacı ve ödevi olduğunu duyabilmesi için erek kavramının işin içine sokulması gereklidir. Çünkü dünya bir erek ile belirlenmemişse ve her şey diyalektiğin ya da mekaniğin yasalarına göre olup bitiyorsa, aristokrasinin egemenliğinin temelleri nes­nel nedenlerin etkisiyle sarsılıyor demektir. Öyleyse, bu nesnel nedenleri inkâr etmek en yüce ve evrensel bir amaçtır.
Dış güçlerin et­kisi altında harekete gelen bir madde kavramı söz konusu olun­ca, diyalektik değil, mekanik göz önünde tutuluyor demektir. Aynı zamanda, bu mekanik bir erekliliğin (finalite) etkisi altındadır. Yani bu teleolojik bir mekaniktir. Madde ile form arasın­daki bağlantıların ilerleyişinde ortaya çıkan ayırt edici işaretler, niteliksel bir karakter taşımaktadırlar.
Reklam
Madde ancak imkân halinde (dunamei, potentia) bir öze sahiptir ve ancak form (energia, adus) sayesinde gerçeklik kazanır. Bu geçiş bir süreçtir, ama burada söz konusu olan, zaman içinde yer almamış olan bir süreçtir. Maddenin etkileyici (hareket ettirici) nedeni form­dur. Her hareketin ve olayın nedeni, amaç olmak bakımından form ve aynı zamanda ereğin kendisidir. Yani madde, kendi kendine hareket edemeyen, ama harekete getirilebilen (etkilenebilen) bir imkândır. Hareket etmeden ve hareket ettirilme­ den harekete getirilebilen biricik gerçeklik, katkısız bir form olan Tanrıdır. Madde ile Tanrı arasında hareket eden ve hareke­te getirilen sayısız varlıklar dizisi bulunmaktadır, Aristoteles'in doğa dediği şey işte bu varlıkların bütünüdür.
Aristoteles'de, ideler şeylerden ayn değillerdir tam tersine, ideler şeylerin içinde bulunmaktadırlar. Demek ki, onun gözünde ide, tek tek şeylerin genel ve soyut bir kav­ramıdır. Hatta bundan da fazla bir şeydir. İde, sadece öz ve töz değil, eşyaya neliğini ve birliğini sağlayan bir ilke; bu eşyanın başkalaşımlarının etkin nedeni ve amacıdır. Aristoteles'te ide­ler aynı zamanda etkileyici güçler haline gelmişlerdir. Neden, fenomenlerden farklı değildir, ama fenomenlerin içinde geli­şen bir özdür. Nitekim, madde de bu etkinin kendisini üzerin­de gösterdiği bir şeydir sadece. Böylece, Aristoteles'in dört te­mel ilkesinin (madde, form, neden, amaç) ikiye, yani madde ile forma indirgenebileceği görülüyor. Etkileyici nedenin, form ve amaç ilkelerinden ayrı bir şey olmadığı besbellidir. Biçim ka­zanmamış maddenin, yani potansiyelliğin eksiksiz gerçeklik ve edimsellik (fiililik) haline gelmesini, yani maddenin, form kazanmış madde haline gelmesini sağlayan şey, etkileyici ne­dendir. Fenomenler dünyasında gördüğümüz şeyler, form ka­zanmış maddedir. Madde ile form arasındaki ilişkide derece­lenme söz konusudur. Aristoteles'e göre, evren tıpkı bir pirami­de benzer. Piramidin tabanında formdan yoksun madde vardır. Daha yukarı çıktıkça formun önem kazandığını ve maddeyi ikinci plana ittiğini görüyoruz. En yukarıda, maddeden arın­mış katkısız formu görüyoruz.
Aristoteles'in diyalektiğinin önemini büsbütün inkâr etmek ona karşı haksızlık etmek demektir. Bu önem, Aristote­les'in sınıflamasının şaşmazlığından ve düzeninden çok, siste­matik karakterinden ve içeriğinden gelmektedir. Formel olma­ sına rağmen, çeşitli kanıların ortaya konuşu, sofistlerin yanlış akılyürütmelerini reddetmek ve "elevermekten" çok daha ya­ rarlı olmuştur. Aristoteles'in, diyalektiği "çeşitli görüşler"in bi­limi olarak ele alan yapıtı, yani Topikler, tartışmayı sistematik hale getirebilecek zengin bir içerik taşımaktadır.
Nesnel diyalektik, araştırma üzerinde temellenen septik ile başkasının araştırmalarını ince­leme konusu edinen pirasiik'e ayrılır. Tartışma diyalektiği ise görünürdeki zaferi amaç edinmiş olan eristik ile görünürdeki felsefe ile üne kavuşturmayı amaç edinmiş olan sofistik'e aynlır.
Reklam
Aristoteles'in gözünde diyalektik yöntem, deneyimin, yani duyu ve algı verilerinin üzerine temellenen genel bir önerme­ nin doğru-gibi-görünüşünün ispatlanması ve aynı zamanda bu önermeyle ilintili olarak ileri sürülmüş kanıların eleştirilmesi­dir. Bu arada şaşmaz bir bilgi yerine, doğru-gibi-görünüş söz konusudur. Ama diyalektik, yine de, genel bir uzlaşmayı ya da herkesin uzlaşmasını, bunlar da olmazsa, en azından uzmanla­ rın uzlaşmaya varmalarım gerektirir. Doğru-gibi-görünüş do­laylı ya da dolaysız olabilir.
Bi­ limsel bilgi her zaman dolaylı olduğu halde, ilkeler (özlerinin gereği), dolaysız ve dolayımsızdırlar. Demek ki, ilkelerin bilinişi, bilimden nitelik bakımından farklıdır. Bütün bi­limsel bilgiler bu ilkelerden çıkarıldığına göre, ilkelerin bilgi­ sini sağlayan aracın bilimden daha üstün olması gerekir. Bu üstün araç, zihin aracılığıyla kavrayıştır; daha doğrusu ilkeleri bilen zihnin kendisidir. Demek ki, dolaylı bilginin en sağlamı ilkelere kadar ulaşabilir, ama bu ilkeler ancak dolaysız olarak kavranabilirler.
Genel parçasaldan; olum­lu olumsuzdan; dolaysız dolaylıdan daha üstündür. Bu söyleni­lenlerden şu sonuç çıkan algı gerçek bilimi sağlayamaz. Çünkü, algı sadece tek tek olanı vermektedir, oysa bilginin asıl nesnesi genel olandır. En doğru bir kanı bile bilgi değildir. Çünkü bil­gi zorunluluk karakteri taşır ve değişikliğe uğramaz. Oysa kanı kesin değildir ve nesnesi kadar değişkendir.
Aristoteles'e göre bilim, nedenlerden çıkarsama yoluyla edini­ len bilgidir. Özellikle, kanıtlanamayan ilk nedenden çıkarılmış bir bilgidir. Nedenden çıkarsanmış bilimden başka, Aristoteles, kaynağım deney ve tümevarımda bulan ve olaylardan çıkarılan bir bilim olduğunu da söyler. Ama bu bilim, nedenden çıkarsa- nan bilimle boy ölçüşemez. Çünkü bu bilim, düşüncenin kav­ ramlardan kalkarak temel ilkeye, yani kanıtlanamayana varma­sını sağlamayan bir yöntemden türemiştir. Gerçekten de, apodiktikin olabilmesi için kanıtlanamayan kesin ilkelerin bulun­ması gereklidir. Bu çeşit ilkeler arasında çelişmezlik ve üçüncü şıkkın imkânsızlığı ilkelerini sayabiliriz. Belli bir içeriği olumla-mak (tasdik etmek) ya da olumsuzlamak (nefy etmek), bunlar­dan birinin doğru ötekinin yanlış olduğunu söylemek demektir. Yani birbiriyle çelişen iki önerme hakkında üçüncü bir yargı ileri sürmek imkânsızdır. Bir kanıt, nedensellik karakterini ta­şıdığı ve yukarıda sözü geçen son ilkelere yakın olduğu ölçüde mükemmeldir. Bundan başka, en mükemmel kanıt, en basit ve en olumlu olan ve eksiksiz bir kanıtlama sağlamak için en az terim gerektiren kanıttır.
137 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.