Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Diyalektik Düşüncenin Tarihi

Selahattin Hilav

Diyalektik Düşüncenin Tarihi Sözleri ve Alıntıları

Diyalektik Düşüncenin Tarihi sözleri ve alıntılarını, Diyalektik Düşüncenin Tarihi kitap alıntılarını, Diyalektik Düşüncenin Tarihi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Aristoteles, doğadaki değişimleri açık­layabilmek için idelerin ve tek tek şeylerin yanına üçüncü bir terimi, yani hiç değişmeyen idelerin karşıtı olduğunu ileri sür­düğü ve bütün değişimlere konu Ödevini gördüğünü söylediği maddeyi koymaktadır. Öte yandan, Platon'un diyalektiğinin, zamanla daha soyut ve genel bir hale geldiği de görülmekte­ dir. Nitekim, Sofist’te dianoia'nm (matematik bilgi) logos ile bir ve aynı şey olduğunu söylemekte ve diyalektiği "ruhun, ken­disiyle yaptığı bir iç diyalog" olarak tanımlamaktadır. Böylece diyalektik, gerçek bir süreç olmak niteliğini kaybettiği gibi, dü­şüncenin yasası olmak özelliğini de kaybetmekte ve katkısız bir içdüşünme (reflexion) haline girmektedir.
Lassalle
Varlığın ve varolma­yanın oluş içindeki birliği ilkesinin değişik adlarından başka şey değildir.
Reklam
Genel parçasaldan; olum­lu olumsuzdan; dolaysız dolaylıdan daha üstündür. Bu söyleni­lenlerden şu sonuç çıkan algı gerçek bilimi sağlayamaz. Çünkü, algı sadece tek tek olanı vermektedir, oysa bilginin asıl nesnesi genel olandır. En doğru bir kanı bile bilgi değildir. Çünkü bil­gi zorunluluk karakteri taşır ve değişikliğe uğramaz. Oysa kanı kesin değildir ve nesnesi kadar değişkendir.
Diyalektik kavram içinde, hem tümel hem tikel hem soyut hem somut yer alır. Kavramlaştırmak, anlamak demektir. Varlık ile öz arasındaki ilişkinin kendisi "kavrayış" (anlama) diye adlandırılmıştır.
Sayfa 115 - HegelKitabı okudu
Aristoteles'e göre bilim, nedenlerden çıkarsama yoluyla edini­ len bilgidir. Özellikle, kanıtlanamayan ilk nedenden çıkarılmış bir bilgidir. Nedenden çıkarsanmış bilimden başka, Aristoteles, kaynağım deney ve tümevarımda bulan ve olaylardan çıkarılan bir bilim olduğunu da söyler. Ama bu bilim, nedenden çıkarsa- nan bilimle boy ölçüşemez. Çünkü bu bilim, düşüncenin kav­ ramlardan kalkarak temel ilkeye, yani kanıtlanamayana varma­sını sağlamayan bir yöntemden türemiştir. Gerçekten de, apodiktikin olabilmesi için kanıtlanamayan kesin ilkelerin bulun­ması gereklidir. Bu çeşit ilkeler arasında çelişmezlik ve üçüncü şıkkın imkânsızlığı ilkelerini sayabiliriz. Belli bir içeriği olumla-mak (tasdik etmek) ya da olumsuzlamak (nefy etmek), bunlar­dan birinin doğru ötekinin yanlış olduğunu söylemek demektir. Yani birbiriyle çelişen iki önerme hakkında üçüncü bir yargı ileri sürmek imkânsızdır. Bir kanıt, nedensellik karakterini ta­şıdığı ve yukarıda sözü geçen son ilkelere yakın olduğu ölçüde mükemmeldir. Bundan başka, en mükemmel kanıt, en basit ve en olumlu olan ve eksiksiz bir kanıtlama sağlamak için en az terim gerektiren kanıttır.
Ben, kendi öz varlığında, bir yönelimli oluş ve değişmedir; isteyerek gerçekleştirilen ev­rimdir; bilinçli ve bile isteye bir ilerlemedir. Kendisine verilmiş ve kendisi olan veriyi aşma edimidir. Ben, özgür ve tarihsel bir bireydir. Ve kendini, başkalarına ve kendisine bir kendinin bilinci olarak açan (gösteren, ortaya koyan) bir Bendir...
Reklam
Sofist felsefesinin bir çeşit kelime di­yalektiği olduğu ileri sürülmüştür. Ama asıl fark, "nesnelerin ve gerçeğin bağlantıları üzerine yürüttüğümüz yargılar zorun­ lu olarak çelişiktir" ilkesini gerçek diyalektiğin kabul etmesi­ ne karşıhk, aynı karşıtlık ilkesi üzerinde duran sofistlerin, bu ilkeyi tezlerini pekiştirmek için değil, başkalarının iddialarını çürütmek için kullanmalarından doğmaktadır. Sofistlerin var­dıkları temel sonuç, aynı nesne üzerine yürütülmüş iki çelişik yargıdan birinin doğru olmayacağıdır. Başka bir deyişle, sofist­ler aslında, özdeşlik ilkesine bağlı kalmakta ve karşıtlığı kabul etmemektedirler. Ama bunu, açıkça değil, kapalı bir biçimde yapmaktadırlar.
Sofistlerin felsefesi, tarih bakımından bir antitez rolü oyna­ dığı gibi, davranışları da diyalektiğe dolaylı olarak yarar sağ­lamıştı. Bu yarar, sofistlerin çelişki ilkesini formel ve özel bir biçimde kullanışlarından değil, özdeşlik ilkesini uygulayışlarındaki bozgunculuktan doğmuştur.
Zenon da sadece varlığın varolduğunu ve varolmayanın varolmadığım ileri sürüyordu. Fenomenlerin soyut özü olarak düşünülen bu varbk, yine fenomenlerin çeşitliliği ile çelişki ha­lindedir.
Zenon'a göre, evrende rastladığımız çokluk ve çeşitlilik, özle ilintili olmayan temelsiz görünüşlerdir. Nitekim Zenon, çokluğun ve hareketin imkânsızlığını bir mantık çelişkisi olarak göstermeye kalkıştığı zaman, felsefesinin özünün, olumsuz anlamda diyalektik bir karakter taşıdığı belli olur. Aslında bu felsefe, diyalektiğe büsbü­tün aykırıdır. Aristoteles, Zenon'u diyalektiğin kurucusu olarak görürken, onun yöntemini ve aporyalarını (çözülmesi imkânsız mantıksal karşıtlıklar, çıkmazlar) göz önünde tutuyordu.
137 öğeden 61 ile 70 arasındakiler gösteriliyor.