Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dünden Bugünden Tarih-Kültür-Milliyetçilik

Erol Güngör

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Kıyafetlerimiz şahsiyetimizin bir parçasıdır; o başkalarına bizim hakkımızda bir şeyler ifade ettiği gibi, bizzat kendimize karşı da belli bir manası vardır.
Memleket devrimci teröristlerin ve onlarla müşterek cephede bulunan iktidar heveslisi siyasî grupların karşısında bölünmüş, dağılmış, sinmiş durumdaydı.
Reklam
İkici Meşruiyet devrinde Turan fikrinin, genç aydınlar arasında çok yaygın olduğunu görüyoruz. Artık Türkler uzak atalarını İslam büyükleri arasında değil de Asya steplerinin cihangirleri arasında aramaya başladılar.
En mükemmel şekliyle Osmanlı İmparatorluğu devrinde görülen Türk-İslam medeniyeti bugünkü nesiller için büyük ölçüde kaybolmuştur. Her şeyden önce, onu temsil eden milletin siyasi ve askeri gücü dış hucumlara karşı koyamaz hale gelmiş, böylece onun maddi dayanağı son derece zayıflamıştır. Fakat bizim bu yenildiği karşısındaki vaziyetimiz mağlubiyetten daha ötede, yıkıcı bir tavra yol açtı: Bütün suçu kendimizde bulmak ve dolayısıyla her şeyimizi inkar etmek, kendi kendimize düşman olmak. Bu tavra sosyal psikolojide "saldırganla özdeşleşme" adı verilir. Batılı bize düşman olduğu için devamlı üzerimize saldırmış, biz de mağlup oldukça içine düştüğümüz zilleti ve hacâleti hazmedebilmek için -tabii farkında olmadan- saldırgana benzemeyi ve onun gibi kudretli olmayı emel edinmişizdir. İşte bu ayniyet duygusu Batılının baktığı açıya yerleşip kendimize oradan bakmak şeklinde tecelli edince, Türkler kendilerine kendilerinden başka düşman bulamamışlardır.
Vicdan hürriyeti herkesin vicdanına ait şeylerin yine vicdanında kalması demek olsaydı o zaman buna hürriyet değil, esaret demek gerekirdi.
Biz kaybedilmiş bir medeniyetin çocuklarıyız. Bizden evvelki nesiller medeniyet teriminin alışılagelmiş manâsıyla belli bir hayat tarzını, insana ve dünyaya belli bir bakışı temsil ediyorlardı. Bu medeniyetin içine nasıl girdiğimiz ve gelişmesine nasıl katıldığımız uzun bir hikayedir ama iyi biliyoruz ki milletimiz onu kazanırken ciddi bir düşünce şoku, bir manevi buhran geçirmiş değildir. Belki de medeniyeti kendi emekleriyle ve kendi şartları içinde geliştirmiş olmaları yüzünden ona hiç yabancılık duymamışlar, kendilerini ezelden onun içinde büyümüş hissetmişlerdi.
Reklam
Görülüyor ki milliyetçilik "birlik" prensibine dayanmaktadır ve milliyetçiler de bir memlekette birliği kurmak veya ayakta tutmak için uğraşan insanlardır. Bir taraftan bu ortak gayeleri, bir taraftan da bölücülere karşı takındıkları ortak tavır bakımından milliyetçilerin birleşik hareket etmeleri kadar tabiî birşey olamazdı. Milliyetçiler böylece milliyetçiliğin temel noktalarında ortak hareket şuuruna eriştikleri ve bunu gerçekleştiği müddetçe, ikinci-üçüncü dereceden meselelerde farklı düşünmelerini müsamaha ile karşılamalıyız.
Sayfa 156Kitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.