Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Dünya Bunalımda

Jiddu Krishnamurti

Dünya Bunalımda Sözleri ve Alıntıları

Dünya Bunalımda sözleri ve alıntılarını, Dünya Bunalımda kitap alıntılarını, Dünya Bunalımda en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir ağaca, zihnimde o ağacın bilgisi olmaksızın bakabilir miyim? Akıp giden şu irmağın sesini, adlandırmadan, tanımadan, sesin irmaktan geldiğini söylemeden dinleyebilir miyim; yalnızca sesin güzelliğini dinleyebilir miyim? Bunu yapabilir misiniz? Belki aklınuzda hesaplanmış bir model olmadan ırmağı dinleyebilirsiniz, dağa bakabilirsiniz, fakat kendinize bilinçli ya da bilinçsiz hiçbir birikiminiz olmadan bakabilir misiniz, kendinize geçmişin hiç değmediği gözlerle bakabilir misiniz? Bunlardan birini hiç denediniz mi? Afedersiniz, "Denediniz mi?" diye sormamalıydım. Denemek yanlış sözcük. Bunu yaptınız mı? Karınıza, kız arkadaşınıza, erkek arkadaşınıza ya da her kimse ona, geçmişin en ufak bir hatirası dahi olmadan baktınız mı? Bunu yaparsanız, düşüncenin yinelenen, mekanik bir şey olduğunu, ama ilişkinin öyle olmadığını keşfedersiniz; dolayısıyla aşkın düşüncenin ürünü olmadığını anlarsınız. Tanrısal aşk ya da insani aşk diye bir şey yoktur. Yalnızca aşk vardır. Bunu izleyebiliyor musunuz?
Nefretin ve korkunun olduğu yerde, rekabetin ve kıyaslamanın olduğu yerde, itaatin, kabul ya da reddin olduğu yerde sevgi var olabilir mi?
Reklam
Kendinizi bir aynada görüyorsunuz, ama aynayı çarpıtabilirsiniz ya da “aynadan hoşlanmıyorum, gördüğümden hoşlanmıyorum” diyebilir ve onu kırabilirsiniz, ama yine de neyseniz osunuzdur.
Hepimizin yiyecek, giysi ve barınağının olduğu, gettoların olmadığı mutlu bir dünya oluşturmak için yeterince bilgiye sahibiz. Fakat düşünce kendisini ben/sen, benim ülkem/senin ülken, benim vahşi tanrım/senin vahşi tanrın olarak ayırdığı için, bunu inkâr ediyor ve birbirimizle savaşiyoruz.
Siz, yeryüzündeki en mükemmel insanoğlu, en büyük aziz ya da kurtarıcı olabilirsiniz, ama neden kendimi sizinle kıyaslayayım?
Hepimizin yiyecek, giysi ve barınağının olduğu, gettoların olmadığı mutlu bir dünya oluşturmak için yeterince bilgiye sahibiz. Fakat düşünce kendisini ben/sen, benim ülkem/senin ülken, benim vahşi tanrım/senin vahşi tanrın olarak ayırdığı için, bunu inkâr ediyor ve birbirimizle savaşıyoruz.
Reklam
Yaşamak, ama çatışmadan, kavga etmeden, şüphe duymadan, korkmadan, incinmeden ve tüm bu sefalet olmadan yaşamak...
Neden kendimi sizinle kıyaslayayım? Siz yeryüzündeki en mükemmel insanoğlu, en büyük aziz ya da kurtarıcı olabilirsiniz, ama neden kendimi sizinle kıyaslayayım? Böyle yapuyorum çünkü bunu yapmaya eğitildim; ağabeyim benden daha iyidir, amcam benden çok daha zekidir. Evet, "Karşılaştırma, bu aptalca," diyen bir kavrayışım var. Şimdi bunu kavradıktan sonra, kıyaslamayı bırakıyorum. O zaman ben neyim? Izliyor musunuz? Ben neyim? Bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum. Anlıyor musunuz? Kendinizi bir başkasıyla kıyaslamadığınızda, siz nesiniz?
Yol kenarında açan bir çiçeğe, onun güzelliğine, rengine dikkat ettiniz mi hiç? Güzel bir koku yayar ve sizden kendisine bakmanızı istemez, onu koklamanızı istemez; orada durmaktadır. Oysa biz insanların düşünce düzeneği, "Sevilmek zorundayım, yeterince sevilmiyorum." ya da "Sizi sevmek zorundayım," der. Üzüntümüzün sebeplerinden biri de bu sevilmeme hissidir, değil mi? Sevginin belli bir şekilde gösterilmesini de bekleriz; cinsel olarak ya da arkadaşlıkla, dostlukla, platonik şekilde ya da fiziksel şekilde. Bunlar, bir başkasıyla kendi önceliklerine dayalı bir ilişki kurmak isteyen bir zihnin göstergesidir, sevginin oluşmasını engelleyen de budur, öyle değil mi? Söylediğimiz gibi, yalnızca acı sona erdiğinde sevgi doğar. Sevgi acının çemberi, alanı içinde var olamaz.
Bizler, koşullanmış olduğumuz için, enerjimizi çekişmelerle, mücadelelerle, savaşlarla, dünyada olup bitenlerle harcıyoruz. Bu çok büyük bir enerji israfıdır.
Reklam
Dünya niçin milliyetlere, dini etkinliklere bölünmüştür; niçin durmadan birbirimizle savaşıyoruz, birbirimizi öldürüyoruz, zorbalıktan atom bombasına kadar savaşlarda meydana gelen korkunç şeyler, niçin hâlâ bu şekilde devam ediyoruz? Niçin kendi yarattığımız siyasetçileri seçiyoruz? Niçin gelecekten bu kadar çok korkuyoruz? Birçok, birçok sorunumuz var değil mi?
Fransa'daki eski mağara resimlerinde ve dünyanın başka yerlerinde, sürekli savaşan iyi ve kötüyü görürsünüz. Ve bu mücadelenin sonucu en yüksek ahlak olarak değerlendirilir. İyi hiçbir zaman kötüye bağlı olamaz. Sevgi nefrete, öfkeye, kıskançlığa bağlı olamaz. Eğer bağlıysa, o zaman o sevgi değildir; hazzın, arzunun, vesairin parçasıdır.
...biz ve onlar, benim evim, senin evin, benim tanrım, senin tanrın, benim sistemin ve senin sistemin, benim gurum ve senin gurun, benim siyasetim ve senin zorbalığın şeklinde parçalara ayrılmış olan zihin, böyle bir zihin nasıl olur da bütün şeye, herhangi bir sorunun bütününe bakabilir?
Geçmişten bir kopuş yok, sadece geçmişin değişime uğramış bir devamı var.
O halde, zihin araştırma yapmak için, bütün sebeplerden arınmış olmak zorundadır. Bunu yapıyor musunuz? Çünkü insan dünyada çok fazla istirap görüyor; fakirler, açlık çekenler, yüksek nüfuslu, az gelişmiş ülkelerde gettolarda yaşayan insanlar, ki buralarda fakirlik bir lanettir ve çok fazla fiziksel hastalık vardır. Başka türlü istiraplar da var; insanoğlunun bölücülüğüyle, savaşlarla yarattığı istiraplar. Bu acıları biliyorsunuz değil mi? Insan bunu görüyor, hissediyor, insan bunun farkında, hem içteki acıların, hem de dışarıdaki acıların farkında. Ve insan buna tepki vermeli, insan bunu çözmeli; insan sadece şöyle diyemez: Bu varoluşun bir parçasıdır, insan doğasında bu kaçınılmazdır, vs. Bunu çözmelisiniz, bunun ötesine gitmelisiniz. Bunu yapacak zekâmız var. Ama bu zekâ, ancak kendinizle ve problemle yüz yüze geldiğinizde başka kimseye güvenmezseniz ortaya çıkıyor. Zaten zekâ dediğimiz, aslında, sarf edilen bütün enerjinin gücüdür.
170 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.