Kitap, Clamence’ın Amsterdam’da Mexico-City adlı bir barda tanıştığı bir adamla konuşmaya başlamasıyla başlıyor. Ona kendinden bahseder, hayatından ve çeşitli konulardaki düşüncelerinden bahseder. Başlangıçta kendini düzgün, yardımsever, saygılı, dürüst biri olarak tanıtıp hayatından memnun olduğunu söylese de bu konuşmalar kendisini sorgulamasına neden olur. Hayatının, karakterinin ve davranışlarının ardındaki gerçek nedenleri sorgulamaya başlar. Kitabın anahtar kelimesi ‘sorgulamak’. Clamence’ın ceza avukatı olması da bunu desteklemektedir. Zaman geçtikçe Clamence ne kadar bencil, kinci ve kendini beğenmiş biri olduğunu ve yardımseverliğinin arkasında bencillik ve kendini beğenmişliğin yattığını fark eder. Sonra etrafındaki tüm insanlara, minnettar müşterilerine ve ona hayran olan tüm kadınlara rağmen ne kadar yalnız olduğunu fark eder. Aslında şimdiye kadar hepsini bilse de şimdiye kadar hep görmezden gelmiştir. “Düşüş” kitabının başlığının en önemli tezahürlerinden biri, Clamence’ın Paris’te evine giderken geçtiği bir köprüde bir kadının intiharına tanık olmasıdır. Kadının köprünün kenarında durmuş denize baktığını görünce umursamadı ve yoluna devam etti. Köprüden iskeleye çıkarken, suya ‘düşen’ kadının sesini duyar. Şaşırdığı yerde donup kalıyor. Arkasına bakamıyor, bir adım bile atamıyor. Bir süre sonra arkasına bakmadan yoluna devam eder. Bu, Clamence’ın kendisine ve çevresine ne kadar yabancılaştığını gösterir..