Akşamın alnacının karşısında:
gölgeler, ateş ve sessizlik.
Sessizlik bile değil, sessizliğin ateşi--
bir soluğun yere serdiği
gölge.
Bu sessizlik duvarından geçmek için
geride bırakmalıyım kendimi.
Taşları suçlamayacaksın
ya da artık taşların ötesindeki
benliğini beklemeyeceksin ve diyeceksin
yüzüm bir taşa
dönüşmeden önce
yas tutmazdım taşlar için.
önünde
ve arkanda, karanlıkta
duracak günle birlikte hareket eden, nerdeyse
bir solukta içine çektiğin bir şey. Yaşamın
bu istek ülkesine acının haccından
başka bir şey değilmiş gibi
gözlerin, seni sesine kapatan
duvarlara açılacak,
öteki sesin
seni aşkın uzalıklarına götürecek,
ölümünün içinde yaşıyor olmanın
almaşık ve daha ışıltılı
dehşetinin içinde uzandığın,
ve orada dönüşeceğin
taşlara konuşacaksın.
Gevşek raylar, paslı
anılar: artık taşınmayacak kadar ağır,
bir kez daha makas değiştiren
geçmek için senin bronz dünyana. Göz
görür görmek
istemediği şeyleri: göz her zaman reddetmeyi
reddetmek zorunda.
Artık yokum burada. Söylediğimi
söylediğin şeyleri hiç söylemedim.
Ve şimdi beden hiçbir şeyin
ölmediği bir yerdir. Bilirsin ki her gece
ağaçların sessizliğinden
yürür gelir sana sesim.