"Bir ay oluyor ki, Türkiye'nin en Türk romancısı, örf ve adetler tarihçisi öldü." Refik Halid, 1944'te Hüseyin Rahmi için böyle yazmış. Devam ediyor:
"Birer Hüseyin Rahmi'si olan geçmiş devirler büsbütün geçmemiş sayılabilir."
"Uzak ve solgun dağlara, sonbaharın sisleri çöktüğü, yaprakların sararıp yavaş yavaş döküldüğü zamanlar, ruhum garip bir melâl altında ezilir ve ağlamak isterim."
"Gerçekten normal kurulmuş aile yapısının gizliliklerine Müslümanca bir sakınışla sokulmak istemeyen yazarlarımız, kadınsız bir toplumda aşk konularını işleyememek durumunda kalacaklardır. Bu yokluğu giderecek iki yol vardır önlerinde. Ya Müslüman erkeklerini düşmüş kadınlarla ve azınlık çevresinde kadınla karşı karşıya getirebilirler; ya da esir kızlarla seviştirebilirler."
Yalnızlığı, iletişimsizliği, yaşamak isteğini usul usul yitirişi, var olduğu ortamdan sıyrılamayışı, Tutunamayanlar'ı her okuyuşumda acıyla duyumsadım.
Dünya edebiyatı, hele son otuz kırk yılda, Dostoyevski'nin Ecinniler'ini birçok yönden incelemişken, aynı karmaşadaki İçimizdeki Şeytan'ın hala gölgede kalışı bence çok kaygı verici.
1930'da yayınladığı bir yazısında Tanpınar, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu için, "şu son senelerin eserleri içinde, acının ve merhametin yegane kitabı" diyor.