Ahlâkın merkezi bireydir, ve ahlâk bakımından tam bir insan olmak, her bireyin temel görevidir; her bireyin gerçek bir insan olma şartıyla doğduğu, ahlâkın önceden farzettiği bir şeydir.»
Sıkıntı vasıtasıyla insan yoklukla yüz yüze gelerek kendi sınırlılığını ve ölümün kaçınılmazlığını görür; fakat zaman içinde şimdi vasıtasıyla geçmişten geleceğe doğru hareket eden insan, karar vermek suretiyle kendini değerlendirir, varlığını bütünüyle seçer, ve bu suretle sıhhatli benliğine kavuşur.
Sıkıntı insanın gerçek yüzünü örten dış olayların güven vericiliğini kırarak ona dünyayı acaip ve korkunç bir halde gösterir. Hergünkü hayatın güvenilen dünyası birdenbire gözden düşer, önceleri hoşnutluk veren, şimdi yabancı ve üzücü olur. Dünyanın daha fazla verecek bir şeyi kalmaz. Onun önceden anlamlı oluşu şimdi anlamsızlığa döner. Bütün barınaklar ve destekler ortadan kalkar. Hiçbir şey ayakta durmaz
Kendi benliğini merkez edinen şahıs, liyakatsizdir. O kendini ve kaynaklarını başkaları için yararlı hale getirmez. Kendi benliği ile engellenmiştir. Açıklık
ve açık kalplilikten uzaktır. Başkalarını sevmekten yana kabiliyetsizdir, ve kendi durumunu anlamasını sağlayacak gerekli arkadaşlık duygusundan yoksundur. «O, kendi içine kapalı durur, sert kabuğunu kıramadığı şahsî deneyinin küçük dairesiyle sarılmıştır. Kendi tarafından bakılırsa liyakatsiz, başkaları tarafından bakılırsa yararsızdır.