Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kaotik Bir Dünyada Sükunet Arayışı

Eşeklerin Bilgeliği

Andy Merrifield

Eşeklerin Bilgeliği Gönderileri

Eşeklerin Bilgeliği kitaplarını, Eşeklerin Bilgeliği sözleri ve alıntılarını, Eşeklerin Bilgeliği yazarlarını, Eşeklerin Bilgeliği yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Shakespeare’in Fırtına adlı oyununda Prospero’nun dediği gibi, “rüyalar neyden yapılmışsa, bizler de ondan yapılmışız; şu afaki hayatlarımız bir uykunun etrafında dönüp duruyor.” Ama hepimizin düşlerden yapıldığını, afaki hayatlarımızın uykudan ziyade düşlerin etrafında döndüğünü düşünüyorum ben. Üstelik nerede olursanız olun, hangi fırtınaya kapılırsanız kapılın, hangi kazayı yaşarsanız yaşayın, düşlere dalmanın -hatta eşekleri düşlemenin- bugüne dek kimseye zevali olmamıştır. Hele hele kendinize hiç olmamıştır.
Mücadele hiç bitmez elbette. Spinoza’nın bizleri uyardığı gibi, sonsuz anı bulmak, onu korumak, bağrına basmak zor iştir, “hem güçtür, hem de nadiren yaşanır”. Mücadele başka bir yerde değil, tam burada, kendimle, kendi içimde; ebedi bir diyalog adeta. Umarım artık hep şimdi olur; umarım hep bu sonsuz anı yaşar, hep bu an için mücadele ederim.
Reklam
Artık bugün var sadece. Belki yarın da var. Eğer gerçekten talihliysem belki bir de yarından sonraki gün var. Daha sonrasını düşünmem mümkün değil. Yaşlandım artık, epey yaşlandım; ama çok daha mesudum, naif bir şekilde çok daha fazla hikmet sahibiyim, faniliği çok daha kolay kabullenebiliyorum, ömrümün geri kalanına, o faniliğin ne kadar sürebileceğine daha felsefi bir gözle bakabiliyorum. Bu arada, biraz sopa yemenin beni -hiçbir zaman- alt etmeyeceğini de öğrendim. Ne olursa olsun mücadele edeceğim
Sonsuzlukta “ne zaman diye, önce ya da sonra diye bir şey yoktur,” sadece şimdi vardır. Sonsuzluk “zaman” ile tanımlanan bir şey değildir; “zaman”la hiçbir alakası yoktur. Zaman zihnimiz aracılığıyla, yani tasavvur ettiği şeyleri hissedebilen, özgürlüğünü mesafeli ve yavaş olmakta, tutkulu içe bakışta bulan zihnimiz aracılığıyla girer içimize. Gelgelelim sonsuzluğun en ilginç yanı, aynı zamanda hayatın faniliğini, sonsuzluğun da aslında fani bir sonsuzluk olduğunu, günü gelince yaşlanıp öleceğinizi ve sonsuz şimdi’yi o kadar değerli ve anlamlı, o kadar vazgeçilmez kılan şeyin tam da bu olduğunu ortaya koymasıdır. “Biraz sonra” çok geç olabilir: Sonsuza dek “şimdi” olmalıdır.
Hayata devam etmenin, bir şeylerin koptuğunu bilmenin, sevilen birinin bir süreliğine, belki de sonsuza dek yitip gittiğini hissetmenin verdiği üzüntüydü bu; ama hâlâ yazabilir ve irtibatta kalabilirdim; eninde sonunda onlar adına seviniyordum, ayrılmak istedikleri için mutluydum. Hem, ne zaman istersem müzik setinde Schubert’i dinleyebilirim.
O gözlerde dokunaklı bir hüzün, bir zarafet görüyorum. Belki de bir eşeğin gözlerinde gördüğüm saflığı, belki insanların dünyasında gerçek anlamda hiç varolamayacak, varolma hakkı tanınmayan saflığı görüyorum.
Reklam
Geceleyin uykusunda düş gören kişi kendi kendisinin gölgesindedir, der Bachelard, oysa hülyaya dalan kişi basbayağı mevcuttur, düşün -nesnesi değil- öznesidir, hava nasıl olursa olsun, güneş altında duran biridir. Bachelard kabusları, gece dökülen soğuk terleri, geceleyin yaşanan çarpışmaları, uyanınca bastırdığımız şeyleri Freud’a havale eder. Gece görülen düşler bize ait değildir, der Bachelard; bu düşlerin imgelerini bir türlü yakalayamayız. Oysa hülya “gerilimsiz bir farkındalık içinde” kendiliğinden doğar. “Keyif veren bir imgedir” o, çünkü “bütün sorumlulukları geride bırakarak” kendimiz yaratmışızdır onu. Bachelard’a göre, hülya yoksa selamet de yoktur. Hülyanın verdiği “özgün huzur”, asli münferit güç yoksa, gündelik şiir de yoktur.
Hülyalara dalmak unutulup giden bir sanat artık; dört öğeden, beş duyudan oluşan yitik bir simya sanatı. Büyük bir kayıp bizim için. Hülyanın büyük filozofu Gaston Bachelard, hülyaya dalmayı bir tür dinlenme ve özel bir lirik şiir olarak görmüştür. Hülyalara dalarak hepimiz şair olur, belirgin şiirsel anlar yaşarız, der Bachelard. Ona göre, hülyaya dalanlar “ruhun tamlığını haiz kıymetli bir saatin tadına varan” kişilerdir.
Sessizce oturup kahvesini yudumlayan, penceresinden hayatı seyreden, önlerinde duran fincana bakıp evrenin derinliklerine dalan kimse var mı artık? Kendi kendiyle huzurlu bir yakınlık kuran kimse kaldı mı? Günümüzde hiçbir şey yapmadan oturmak, hüsran, can sıkıntısı, kolayca uyarılmaya duyulan ihtiyaç anlamına geliyor; kaldı ki televizyon gideriyor bu ihtiyacı, her yerde karşınıza çıkıyor: barlarda, kafelerde, havaalanlarında, spor salonlarında, ilan panolarında, dükkânlarda. Ya televizyon seyrediyorsunuz ya da telefonla konuşuyorsunuz.
Biz insanların eşeklerden daha sefil yaratıklar olduğu söylenir, zira makûs talihimizden kendimiz sorumluyuzdur.
967 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.