İnsan yaşar, onarır, üstünkörü de olsa bir şeyleri düzeltmeye çalışır, yapar, bazen de yaşamın kendi elleriyle berbat eder ancak zamanla yaşamın tümüyle hatalar ve rastlantılardan oluştuğunun ve kesinlikle değişmez olduğunun bilincine varır.
“(…) Sen öyle tuhaf bir kumarbazsın ki.. İskambil kağıtları yerine tutkular ve insanlarla oynuyorsun. Oyundaki damlardan biri de bendim. Sonra oyun bitti, masadan kalktın ve ortadan kayboldun.. Niçin? Çünkü sıkıldın. Sıkıldın ve çekip gittin: Bu kadar basit. İşte gerçek bu. Korkunç ve ahlaksız gerçek bu işte. Bir kimse salt doğası gereği tutkulu olduğundan, tek bir kadına bağlanamayacağından veya gözü yükseklerde olduğundan bir kadını kibrit kutusu gibi kaldırıp atabilir, öyle mi? Anlayabiliyorum… Alçaklık da olsa içinde yine de insani bir şey var.. Ama birini yalnızca ilgisizlik sonucu terk etmek.. Bu alçaklıktan da öte bir şey. Böyle bir şey bağışlanamaz çünkü insanlık dışı…
Gözlerinin içine baktım ve gülmeye başladım. "Bütün bunlar ciddi olamaz" diye düşündüm. Belli bir süreden sonra insanlar arasında hiçbir şeyi "yoluna koymak" mümkün değildi. Bu umarsız gerçeği o taş banka oturduğumuz anda iyice kavramıştım.
' Yaşamımızın kendine özgü akışını belirleyen o ölümcül kararların gerçek öneminin o anda değil, çok sonraları geriye dönüp geçmişe baktığımız, eski günleri andığımız zamanlarda anlaşıldığını düşünmeye başladım. '