...zihin fikri, yani fikrin fikri, fikrin özünden başka bir şey değildir... bir kimse bir şeyi bilirse, bundan dolayı o şeyi bildiğini de bilir ve aynı zamanda bildiğini bildiğini de bilir...
... her insan alışkanlığın bedenindeki şeylerin imgelerini düzenleyişine göre, bir düşünceden diğerine geçer. Örneğin bir asker kumda bir atın izlerini görünce at düşüncesinden hemen atlı düşüncesine geçecektir, sonra da savaş düşüncesine ve bunun benzeri diğer düşüncelere. Ama bir köylü bu tür bir at düşüncesinden hemen saban düşüncesine, ardından tarla düşüncesine ve benzeri diğer düşüncelere geçecektir. Böylece her insan şeylerin imgelerini birbirine eklemeye ve bağlamaya alışkın olduğu şu ya da bu tarza göre bir düşünceden bir başkasına geçecektir.
Halkın bu konudaki ortak inancı benimkiyle uyuşmuyor gibi. Çünkü çoğu insan ihtiraslarına kapıldıkça özgür olacağına, tanrısal yasaya göre yaşamak zorunda kaldıkça da haklarından olacağına inanmış bir kere. O halde bu insanlar ahlakı, dini ve mutlak olarak sağlam bir karakter yapısına özgü olan her şeyi, öldükten sonra kurtulacakları bir yük olarak görüyor ve bu esaretlerinin, yani dindarlığın ve dinin ödülünü bu şekilde alacaklarını ümit ediyor. Sadece bu ümit de değil onları tanrısal yasanın buyruklarına göre bu kadar zayıf ve güçsüz bir karakterle yaşamaya iten, aynı zamanda ve her şeyden önce ölümden sonra korkunç şekilde cezalandırılma korkusu. Insanlarda bu ümit ve bu korku olmasaydı, bunun yerine zihinlerinin de bedenle birlikte öleceğine ve dindarlığın yükü altında ezilen zavallılar için öte yaşam diye bir şey olmadığına inanmış olsalardı, kendi doğallıklarına dönüp kendi ihtiraslarına göre yaşamlarını biçimlendirirler ve kendi kendilerine değil de kader tarafından yönetilirlerdi.
Çünkü bizler sevinç duygusunu tattıkça daha mükemmel bir duruma geliriz ve böylelikle tanrısal doğaya katılmış oluruz; çıkarımızı gözeten doğru aklın yönetiminde yaşanan hiçbir sevinç asla kötü olamaz. Ama korkunun tesiri altında hareket eden, kötüden sakınmak kaygısıyla kendini iyilik yapmaktan da alıkoyan insan akılla yönetilemez.
Insanın hakiki özgürlüğüne ilişkin olarak sunduğum bu ve bu türden görüşler insanın sağlam karakteriyle ilgilidir, yani yürekli ve yüce gönüllü bir karaktere sahip oluşuyla. Ama bence burada sağlam karakterin özelliklerini teker teker saymaya hiç gerek yok ya da güçlü bir insanın hiç kimseden nefret etmediğini, hiç kimseye öfke duymadığını, hiç kimseyi kıskanmadığını ve hiç kimseye kızmadığını, hiç kimseyi küçümsemediğini ve birazcık bile olsa kendisiyle böbürlenmediğini de söylemeye.