Saçma insan yaşanmaya değmeyecek bir hayatı kendisi ve başkaları için yaşanmaya değer bir hayat haline getirmeye çalışandır. O kendini çeşitli alanlarda ve çeşitli şekillerde gerçekleştirmeye çalışarak mutlu olmanın yollarını arar.
Zira eğer Tanrı olsa ve bu dünya da bir plân doğrultusunda en iyiyi mümkün kılacak veya adaleti tecelli etmesini mümkün kılacak şekilde yaratılmış olsaydı, insanın anlam ve değer arayışına kayıtsız kalamazdı.
İnsan varoluşunun birinci ve en temel yapısal özelliği, onun bir dünyaya atılmış, fırlatılmış olmasından, yani kendisini verili bir durumda bulmuş olmasından kaynaklanır.
Sadece kendi iradesinin tatminini arayan kötücül insanların bencilliğinden ahlaksızlığın çıktığı yerde, başka insanların acısını kendi acısı bilen insanın merhameti veya duygudaşlığından gerçek ahlaklılık doğar.
Yaşamak acı çekmektir, yaşamak bu kör gücün varlığını devam ettirmek için çalışmaktan, onun oyuncağı olmaktan başka bir şey değildir. Bu yüzden varoluş mücadelesi anlamsızdan da öte, değersiz bir şeydir.
İnsanın kendisini gerçekleştirebilmesi için, öncelikle kendisini tanıması, bir özbilince sahip olması gerekir. İnsanın özbilince sahip olması ise onun başkalarıyla karşılaşmasını, onlar tarafından tanınmasını gerektirir.
En yüksek miktarda haz imkânına yol açan eğilimler, çoğunlukla erdemli davranışı doğuran yönelimlerle bir ve aynıdır; bu da erdem ve mutluluğun nedenlerinin aynı olduğu, onların birlikte var olmaları gerektiği anlamına gelir.