Ama bir çok kişi psikanalizi ya da psikanaliz fikrini beğenmez, bu nedenle, bu ülkede pratik yapan analist nispeten azdır, nedense hepsi Londra'da yaşar.
Psikanalizin bilimle özel bir ilişkisi vardır, bu ilişki bilimin doğasını şu üç yolla göstermeye başlar:
1. Bilim insanının başlangıç noktası.
2. Bilimsel araştırmanın fantezi ve gerçeklikle ilgili kaygıyı ele alma şekli (öznel-nesnel).
3. Yeni bir soru, yani mevcut bilginin bilgisine bağlı gibi gelen yaratıcı dürtünün bilimsel yöntemi.
Bütün bir ömür dürtülere tepki örüntüsü üzerine kurulabilir. Dürtüleri geri alın, bireyin yaşamı kalmaz. Ama böyle bir vakanın uç noktasında "olma" kelimesinin hiçbir anlamı yoktur. Olmak ve olma
duygusu edinmek için insan dürtüsel eylemeyle tepkisel eylemeye egemen olmalıdır.
Bilim insanı için soruların formülasyonu neredeyse her şeydir. Yanıtlar bulunduğunda sadece başka sorulara götürür. Bilim insanının kabusu eksiksiz bilgi fikridir. Böyle bir şeyi düşününce tüyleri ürperir. Bunu dinin kesinliğiyle karşılaştırın, bilimin dinden ne kadar farklı olduğunu görürsünüz. Din, kuşkunun yerine kesinliği koyar. Bilim kuşkunun sonsuzluğunu kabul eder, bir inanışı ifade eder. Neye inanmayı? Belki hiçbir şeye; sadece inanma kapasitesine; ya da bir şeye inanmak gerekiyorsa, o zaman fenomenlere hükmeden değişmez yasalara inanmaya ...
Herkes kalıtsal olgunlaşma eğilimleriyle doğar ama bu eğilimlerin etkili olması için yeterince iyi bir kolaylaştıran çevre bulunmalıdır. Bu, insanın başlangıçta duyarlı adaptasyonu demektir. Bu insan bir kadın, genellikle annedir.