Tafakkuh... Aslında tasavvufun asr-ı saadetteki karşılığıdır bu kavram. Yani derin düşünme. Asr-ı saadette tasavvuf kelimesi yoktur ama tafakkuh vardır. "Allah bir kişiye dinde hayır murad ederse, onu dinde tefekkuh sahibi kılar" sözü dinde derin anlayış, dinde derin kavrayış sahibi kılar anlamındadır.
Bu sözü "dinin sırrına erenlerden eyler" diye tercüme etmeliyiz. Ama biz bunu, "Allah bir kişiye hayır murad ederse onu İslam hukukçusu yapar" diye tercüme ettik. Aslından saptırmış olduk.
İslam tasavvufunda, seyr ü sülûkta salavât getirmenin çok önemli bir rolü vardır. Çünkü bu anlayışta Nebî mürebbî olarak sizi eğitecektir. Nebî'nin rûhâniyeti eğitecektir. Seyr ü sülûkta Nebî'den feyiz alarak ilerlenilir. Ondan dolayı salavât-ı şerife dersleri bulunmaktadır. Siz salavât getirdiğiniz zaman O'nun size "ve aleyküm selam" diye karşılık verdiğini hissedersiniz. Burada, yani iki selamın karşılaştığı yerde bir aşk ve İrfan hakîkati tecelli etmektedir.
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır Aşk celladından ne çıkar mademki yar vardır Yoktan da vardan da öte bir var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
(Sezai Karakoç...)
Ben kafiye düşünüyorum oysa sevgilim bana
'Vechimden başka bir şey düşünme' diyor
Diyor ki 'Ey benim kafiye düşünenim rahat ol
Benim yanımda en güzel kafiye sensin'