Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Faşizmin Ayak Sesleri

Attila İlhan

Faşizmin Ayak Sesleri Gönderileri

Faşizmin Ayak Sesleri kitaplarını, Faşizmin Ayak Sesleri sözleri ve alıntılarını, Faşizmin Ayak Sesleri yazarlarını, Faşizmin Ayak Sesleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Gösteriş merakı, gerçekte, maddi ya da manevi eski yoksullukların dışa vuruşudur. Kim ki adının ille ortalarda dolaşmasını, resimlerinin boy boy dergilerde görünmesini, yaptığı jestlerin olur olmaz her yerde anılmasını istiyor, geçmişinde yaşanmış bir yetersizliğin acısı içindedir: kişisel olarak bir tür aşağılık kompleksinin etkisi altındadır.
Gösteriş düşkünü yeni zengin servetinden emin değildir, yıllanmış servetlerin ağırbaşlılığı ve soyluluğu yoktur onda, en ufak bir toplumsal kımıldama telaşa düşmesine, ortalığı velveleye vermesine yeter; bu bakımdan, otoriter rejimlerin, irili ufaklı faşizmlerin baş destekleyicisi bu kof ve nam düşkünü çevrelerdir. Faşizmlerin tantana, tören ve saltanat düşkünlüğünü göz­ önüne alırsanız, gelişmekte olan ülkelerde nasıl ham bir burjuvazinin siyasal ifadesi (expression) olduğunu büsbütün anlarsınız.
Sayfa 361 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Görgüsüzlük, yoksulumsu bir yaşantıdan geniş yaşantıya geçişle kendini gösteriyor ki, bu, soyluluk yerine paranın ölçüt olmaya başladığı dönemlere ver­gi bir hastalık: Türk karikatür sanatında «hacıağa» tipi ve terimi ne zaman belirmiştir ki hatırlasanıza: ikinci dünya savaşı karaborsasında semirmiş esnafın ve kasaba ağasının burjuvalığa özendiği dönemde!
Sayfa 359 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Gösteriş merakı, gerçekte, maddi ya da manevi eski yoksullukların dışa vuruşudur. Kim ki adının ille ortalarda dolaşmasını, resimlerinin boy boy dergilerde görünmesini, yaptığı “jestlerin” olur olmaz her yerde anılmasını istiyor, geçmişinde yaşanmış bir yetersizliğin acısı içindedir: ya soyu sopuyla büyük parasızlıklardan gelmektedir, ya da kişisel olarak bilmem ne tür bir aşağılık kompleksinin etkisi altındadır.
Sayfa 359 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Şu halde gazeteler kendi kendilerini sansür etmişler, kimsenin yasaklamadığı bir haberden, okurlarını yoksun bırakmışlardı. Bu, benzer olaylardan ancak bir tanesi. Bir de başka tür olanları vardır: Bugün bütün Türkiye'yi ilgilendiren çok önemli olay mı olmuş, ertesi gün gazetelerden önemli bir bölüğünde bir de bakıyorsunuz, baş köşeleri memleketin kaderiyle ilgisi olmayan yavan bir takım haberler ve resimler tutmuş, günün önemli haberi bir köşeye tek sütuna sıkıştırılmış. İlk işaret ettiğim olay, gazetenin kendi kendini sakatlamasıysa, bu ikincisi okurunu sakatlaması: dikkatini dağıtıyor, yer değerlendirmesi ve sayfa düzeni “numaralarıyla" asıl önemliyi önemsiz gösterip, önemsizi şişiriyor.
Sayfa 327 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Yargıçlar arasındaki eşitsizliği önlemek için «coğrafi teminat» kaldırılacakmış, bu ne demek, Beyoğlu'nda «hoşa gitmeyen kararlar almakta direnen bir yargıcın," kutsal fırsat eşitliği adına Eleşkirt'e tebdil­ havaya yollanması demek değil mi?
Sayfa 313 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Hükümetlerin adları değişmiş ancak uygulamaları değişmemiş.
Bu hükümetin yeni bulduğu bir usul galiba, önce kamuoyunun hanidir beklediği bir reform haberi veriyor. Millet onun heyecanıyla oyalanırken, hemen arkasından ardı ardına yürek oynatıcı «tedbir tasarıları". Boraks ve (nüansa dikkat) "iyi işletilmeyen linyitler" kamulaştırılacak dediler: alkışlar arasında, al sana Dernekler Tasarısı, al sana Yargıçlar ve Savcılar Tasarısı!
Sayfa 313 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Aynı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gibi.
Oysa de Gaulle iktidara geldiği andan başlayarak memlekette bir “reformlar dönemini” açtığını ilan etmiştir. Garip bu ya, tıpkı bizdeki gibi! Sonra yine bizdeki gibi, işe Anayasa'ya el atmakla başlamış; parlamenter düzene öncelik tanıyan Dördüncü Cumhuriyet Anayasası yerine, daha çok Başkanlık sistemini kabul eden yeni bir Anayasayı halka kabul ettirmiştir. Sonra da bu Anayasa'ya dayanarak gelsin ”reformlar”. Fransızlar, önce bu Anayasa düzenlerinden yakınırlar. Ne tam Parlamenter sisteme benziyor, ne tam Başkanlık sistemine diye! Hakları da vardır. İşleri Başkan yürütür. Parlamento’yu takmaz, Başbakan milletvekilleriyle çatışır durur. Güya bu düzen ABD'den aktarılmıştır, ama onun özelliklerini taşımaz. Zira orada Kongre, Beyaz Saray'a karşı, burada parlamentonun Elysee Sarayı'na karşı olduğundan, bir kaç misli daha ba­ğımsızdır. «U.S. News and World Report»un verdiği bilgiye göre, Kongre 1969'da Nixon'un önerdiği tasarılardan ancak yüzde 32'sini, 1970'de ise yüzde 40'ını kabul etmiş! Bu hesapça Fransa'da Başkan, Amerika'ya göre çok daha oturaklı ve nü­fuzlu bir adam; çünkü o, Nixon'ın durumuna düşse ya parla­mento'yu dağıtır, seçime gider, ya istifa eder, ya da referandum yapar.
Sayfa 311 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Fransa mayası katolik bir toplumdur. Ne kadar devrim ülkesi olsa da yabancılara Fransızlar kadar nobran davranan, onlara yukardan bakan ülke az bulunur. Hele cinsel ve duygusal özgürlükler konusunda, Anglo-sakson yada Skandinav ülkelerine oranla, kendilerinin de sık sık yazdığı, söylediği gibi, düpedüz geridirler.
Sayfa 310 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Cevap vermeden bir soru yöneltip Atatürk'ün Nutuk'unu (söylev) ya da Söylev ve Demeçleri'ni okuyup okumadığını öğrenmek istedim. Okumamıştı, üstelik bu Atatürk'ü ve Kurtuluş Savaşını merak edenlerden! Ya etmeyenler? Hatta küçümseyenler? Oysa okumalıdırlar, başkalarında karşılık aradıkları çok sorunların çözümünü, onun o biraz ağdalı fakat sapasağlam söylev ve demeçlerinde bulacaklardır. Ben ne zaman okuyacak olsam güneşe bakmışım gibi gözlerim kamaşır, yabancı yazarlardan öğrendiğimi sandığım toplumsal gerçekleri onun, hem de ne kadar yıl önce saptamış olduğunu görür, şaşar kalırım.
Sayfa 307 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Reklam
«Tek boyutlu insan» deyimini bulan profesör Marcuse'tür, bilirsiniz, bununla endüstri sonrası toplumunda beliren bir insan tipini adlandırmış oluyor. Ona göre, endüstri, hele teknolojik ve kapitalist bir yapı içinde, toplumu standartlaştırmakta, insanları birbirine benzetip yüzeyleştirmektedir. Bu, düzenin böylece sürmesinde çıkarı olanlarca, kasıtlı olarak da yapılırmış diyor. Kullandıkları da tabii her türlü propaganda araçları: radyo, televizyon, sinema, tiyatro ve basın! Bunlar bir ağızdan öyle bir hayat ülküsü, öyle bir yaşama düzeni işliyor, bireyin kafasına sokuyor ki insanı insan yapan iç boyutlar törpü­leniyor. Adamcağız tıpkı seri halinde üretilmiş birbirinin eşi endüstri "mamullerine» benziyor. Klişelerle düşünüyor, klişelerle yaşıyor. Refleksleri basmakalıp. Yaratıcılığı yok.
Sayfa 305 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Stalin, Troçkiy'le bozuşur, ülkeden sürer, tarih kitapları yeniden yazılır. Stalin ölür, Kruşçev adamı zulümle istibdatla suçlar. Tarih kitapları yeniden yazılır.
Sayfa 287 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Bir kere daha anlaşıldı ki Türkiye'de aydın, bilimsel verileri bilimsel yöntemlerle değerlendirip bireysel bileşimlere varan kişi değildir, gidişata göre şu ya da bu arabaya binip onun türküsünü çağıran adamdır. Bu kuralın dışında sayılabilecek aydınların kökünü bir kurcalayın, işçiden, köylüden, esnaftan geldiklerini görüp şaşıracaksınız.
Sayfa 248 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
… insanları koşulları içinde değerlendirmeye çalışırım. Görünüşteki aslanların çoğu, iki kuvvetindeki bir depremde, dizlerinin bağı çözülecek olanlardır.
Sayfa 247 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Tanzimat 'telif', Meşrutiyet 'kopya'dır.
Sayfa 246 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.