Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Felsefe Yoluyla Kişisel Gelişim

Felsefeyle Terapi

Andreas Mussenbrock

Felsefeyle Terapi Gönderileri

Felsefeyle Terapi kitaplarını, Felsefeyle Terapi sözleri ve alıntılarını, Felsefeyle Terapi yazarlarını, Felsefeyle Terapi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"İradenin dünyayı değiştirici bir etki gücüne sahip olduğunun görülmesi kişiyi iyimserliğe sürükler. İrade (kişiyi) kendine dönük yalıtılmışlığından kurtarır ve ona dünyanın kapılarını açar..."
"Her şey daimi bir oluş ve yok oluş sürecine tabi olduğuna, her şey sürekli ve durdurulamaz bir hareket halinde olduğuna ve bu hareket hali içinde hiçbir şey baki kalamayacağına göre; geriye kalan tek şey, bütün süreçlerde, bu hareketin kendisidir yani kalıcı olan tek şey harekettir. "Hareket halinde kalın hayat nehrinin kenarında daha fazla dikilmeyin..." Felsefeyle Terapi, Andreas Mussenbrock, Büyülüdağ Yayınları
Reklam
"Ya anlamdan uzak bir çokluk içinde yaşamak ya da yüksek anlamın bütünlüğünün alanına geri dönmek. Herkes böyle bir karar verme yetisine sahiptir, çünkü hiçbir ruh zihinsel dünya ile olan bağını tümden kaybedecek kadar uzağa düşemez... Ruhun yükselişi demek, duyular dünyasının sorunlu nedenselliklerinden adım adım kopuş demektir ve amacı kendi yaşam temellerini kendi eliyle yeniden atmaktır..."
"İradenin dünyayı değiştirici bir etki gücüne sahip olduğunun görülmesi kişiyi iyimserliğe sürükler. İrade (kişiyi) kendine dönük yalıtılmışlığından kurtarır ve ona dünyanın kapılarını açar..."
"Doğru davranmak bir alıştırma ve alışkanlık sorunudur. Erdemler, insanda tekrarlayan erdemli davranışlar yoluyla gerçekleşir. Potansiyel ve gerçekleşme arasındaki dinamik burada da can alıcı bir rol oynar. İnsan potansiyel olarak erdemlidir, ama potansiyeli ancak erdemli davranış içinde serpilip gelişir..."
"Her şey daimi bir oluş ve yok oluş sürecine tabi olduğuna, her şey sürekli ve durdurulamaz bir hareket halinde olduğuna ve bu hareket hali içinde hiçbir şey baki kalamayacağına göre; geriye kalan tek şey, bütün süreçlerde, bu hareketin kendisidir yani kalıcı olan tek şey harekettir. "Hareket halinde kalın hayat nehrinin kenarında daha fazla dikilmeyin..."
Reklam
Başka birine hayatının bir yalan olduğunu, içinin güvensizlik dolu olduğunu söyleyebilen biri, bunu söylediği anda karşısındakine güveniyor demektir. Sırf kendine dönük bir hayat sürdüğünü söyleyebilen biri, o sırada kendi dışında birine yöneliktir ve kendi egosantrik dünyasının kapılarını kırmıştır. Zayıflıklarını açığa vurabilen biri, bu açığa vurma esnasında güçlüdür.
İnsanın iki temel korkusu vardı: Tanrılardan duyulan korku ve ölüm korkusu. Birincisi, tanrıların gerçek özünü kavramak suretiyle alt edilebilir. Onlardan korkmaya gerek yoktur, çünkü onlar insanların dertleriyle uğraşmazlar, sonsuz bir mutluluk içinde sadece kendileriyle ilgilenirler. Ruhu tanımak yoluyla da ölüm korkusu yenilir. Çünkü ruh, diğer her şey gibi, atomlardan meydana gelir ve bu atomlar ölümle birlikte dağılır gider. O halde, ruhun ölümden sonra yaşaması söz konusu değildir ve dolayısıyla herhangi bir tanrısal cezaya maruz kalması da düşünülemez.
"Hareket halinde kalın! Hayat nehrinizin kenarında daha fazla dikilmeyin, nehrin içine girin, o zaman akıp gelen ve akıp giden suyun karşıtlıkları tarafından taşındığınızı göreceksiniz.Dinlenmenizi de nehrin içinde gerçekleştirin.O zaman, gelen ve giden suyum dönüşüm noktasını kendi bedeninizde hissedeceksiniz."
Heraklitos, gerçekliğin hakiki özünün sadece onunla çarpışmayı göze alana verileceği konusunda kuşku bırakmıyor. Kendini araştırmak, varlığın oluşturduğu kapalı bir bütün olan düşünce sistemini deşmek anlamında, gerçek bir çatışmadır.
Reklam
... düşünmek, söz ve eylemin yanında özelikle bir şeyi daha talep eder: Kulak kabartmayı!
Annegret'in hayatında korku hâkim. Bilinmeyen bölgelere, tek bir adım bile atmaya cesaret edemiyor. Hayatı bir çember etrafında dönen ebedi bir tekrardan ibaret. Bu yaşama biçiminden kendisi de memnun olmadığı halde; bildiği rotadan çıkıp bilinmeyene ayak basmaktan duyduğu korku, boşa harcanmakta olan bir hayattan duyduğu acıdan daha büyük. Bu sürekli olumsuzlama mekanizması içinde, zaman denen şey de sadece bir yük haline geliyor ve Annegret onu ne üstünden silkeleyip atabiliyor ne de daha fazla taşıyabiliyor. Geçmiş (çocukluk günlerindeki inanışına duyduğu özlem) ile gelecek (kurtarıcı bir dönüm noktası beklentisi) arasında, oradan oraya savrulurken “şimdi"yi elinden kaçırıyor. Annegret'in zamanı nasıl geçireceğini, ne yapacağını bilememesinin asıl nedeni bu. Zira bütün başlangıçlar sadece "şimdi"yi gerektirmekle kalmaz, bilakis aslında onlar şimdinin ta kendisidir. Şimdinin birleştirici bağı olmasa her şey zaman ve mekân içinde dağılıp gider. Yaşamın tüm çeşitliliği, bir bütün olarak sadece ve sadece aşırı bir zorlama olarak ortaya çıkar. Varlık'ın şimdi içindeki birliği, bütünlüğü kırılıp dağılır.
Annegret = Ben
Annegret, varoluşuna bir dönüm noktası getirecek olayı bekliyor. Bu konuda başkalarının görüşlerine de güçlü bir şekilde bağımlı. Ancak sürekli olarak, travmatik geçmişi ve iflah olmaz bugünü düşünüp durduğu için bir kısır döngü içine sıkışmış durumda. Sürekli düşünme süreci içinde Varlık parçalıyor ve bu yolla kendi sanal dünyasını oluşturuyor. Sonuç olarak da bir bütün olarak algılanması gereken şeyi, parçalara ayrılmış halde algılamaya zorlanıyor. O artık sadece karşıtlıklar biçiminde algılayabiliyor: iyi-kötü, kurban-katil, hak-haksızlık, inanç-kuşku, gerçekleşme-hayal kırıklığı, geçmiş-bugün. Onun algıları, bu kutuplar arasında oradan oraya sürüklenip duruyor. Bu karşıtlıkların herhangi bir ucuna ne kadar çok yaklaşırsa hayatı da o kadar şiddetli bir sarsıntı geçiriyor. O zaman da her şey kuşkulu, belirsiz, boş, anlamsız hale geliyor. Algılarının bu ikili durumuna hapsolduğundan, sonunda yapabildiği tek şey, kendisiyle ve gerçeklikle bir özdeşleşme ortaya çıkmayacak şekilde bütün gerçekleri birleştirmek oluyor Sonuçta da kendini, kendi hayatının dışında kalan biri, kendi hayatında bir yabancı olarak hissediyor, ama kesinlikle öyle değil.
... zamanını anlamlı şekilde doldurmaya çalışıyordu; ama dolduramıyordu.Gün boyu can sıkıntısı içinde kıvranıyor; günün insanı yiyip bitiren monotonluğu, ancak bodrumdaki gizli bölmeye indiği zaman aksıyordu.
Tanrının ölümünden sonra insanın, onun öksüz bıraktığı yeri bizzat kendisinin almak zorunda kalması...
610 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.