(…) devlete olan boş inanç, kendisini, felsefe alanından, burjuvazinin ve hatta pek çok işçinin genel bilincine taşıdı. Devlet, felsefi anlayışa göre, “düşüncenin gerçekleşmesi” ya da Tanrı’nın yeryüzündeki krallığının felsefe dilindeki çevirisi, üzerinde ebedi gereceğin ve adaletin gerçekleştiği alandır. Ve sonra bundan, devletin ve devletle bağlantılı her şeyin körü körüne yüceltilmesi sonucu çıkar; tüm toplum için ortak olan işlerin ve çıkarların bugüne kadarkinden farklı bir şekilde, yani devlet ve onun yüksek düzeyli makamları olmadan gözetilemeyeceği düşüncesine çocukluktan itibaren alışılmış olması, devletin bu şekilde yüceltilmiş olmasını kolaylaştırır. Ve insanlar, sadece, kendilerini kalıtsal monarşi inancından kurtarıp demokratik cumhuriyete bağlılık yemini ettiklerinde bile, muazzam derecede cesur bir atmış olduklarına inanır. Oysa gerçekte, devlet, bir sınıfın başkası tarafından ezilmesini sağlayan bir mekanizmadan başka bir şey değildir, ve bu söylenen, demokratik cumhuriyet için, monarşi için olduğundan daha az geçerli değildir; ve devlet, en iyi durumda, sınıfsal egemenlik mücadelesinde zafer kazanan proletaryaya miras kalan bir beladır, ve proletarya, yeni ve özgür toplum koşullarında yetişmiş olan bir kuşağın bütün bir devlet hurdasından kurtulabilecek duruma gelmesine kadar, onun en kötü taraflarını mümkün olan en kısa zamanda budamak zorunda kalacaktır
Sayfa 26 - Yordam Kitap, Çev. Erkin Özalp, Birinci basım, 2016; Friedrich Engels’in kitabın 1891 Almanca basımına yazdığı giriş bölümünden, sayfa 26-27Kitabı okudu
Komün’ün gerçek sırrı şuydu:O,özünde,bir işçi sınıfı hükümeti,üretenlerin mülk edinen sınıfa karşı mücadelesinin sonucu,emeğin iktisadi kurtuluşunun gerçekleşmesini sağlayabilecek olan en sonunda keşfedilmiş siyasal biçimdi.
Komünal anayasa,tersine,toplumsal gövdeye,bugüne kadar toplumdan beslenen ve onun serbestçe hareket etmesini engelleyen devlet asalak unsurunun tükettiği tüm güçleri geri vermiş olacaktı.