"Ölmeden de bir mezar taşın olabilir. Bazıları kendi hayatlarının hayranlarıdırlar ve anılarını tekrar tekrar izlemekten başka anılar yaşamaya vakitleri kalmaz. Geçmişe saplanıp mutlu olur ve böylece henüz yaşarken hayatlarını bitirebilirler."
Gördüklerimiz yada işittiklerimiz aslında varlığın gerçek hali değil yalnızca duyu organlarımız tarafından kavramsallaştırabildiğimiz kadarıdır ve kavramsallaştırma yetimiz geliştiği ölçüde kainat algımız da değişmektedir.
İki gücün bitmez savaşıydı; zaman ve madde. Birlikte doğan bu iki kardeş başlangıçtan beri birbirinin düşmanıydı. Zaman maddeyi kemiriyordu. Madde koca bir organizmaydı hayatta kalmaya çalışan. Kendine yaşam üreterek direniyordu çürümeye. Zaman, sayısız minik sivri dişleriyle sabırlıydı. Ahesteydi ritmi. Sonsuzdu savaş.
Temelde canlı ve cansız varlıklar aslında aynı prensipte hareket ederler; kendileri için planlanmış yörüngelerini izlerler. Canlıların tek farkı bunun kendi kararları olduğunu düşünmelerini sağlayacak bir mekanizmayla doğmuş olmaları.
Tekrar hatırlamıştım kim olduğumu. Ait değildim buraya. Kaçmak istedim. Ama ilk adımı attım caddeye doğru. Cesaret gerektiriyordu. Cesur olabilmek için korkmak gerekiyordu. Yalnızca korkan biri cesurca davranabilirdi.