Her şeyini yazmışlar mıydı İstanbul'un? Ne kadar çok yazarlarsa yazsınlar anlatılmayan, eksik kalan bir şeyler olacaktı hep. İstanbul'un kimseye göstermediği yüzleri, kimsenin bilmediği âdetleri, günden geceye değişen renkleri, fotoğrafçının kamerasından, ressamın fırçasından, şairin kaleminden kaçan utangaç köşeleri... Hep anlatılmayan bir İstanbul olacaktı... Sokakları dolduran insan kalabalığı... Trenler, martılar, vapurlar... Her gün yeni bir gizini açıyordu Konstantiniyye.
Ne demişti hemcinslerimden biri? Dans edemediğim devrim, devrim değildir. Cumhuriyet’le kadınlar dans etmeyi öğrendiler. Utanmadan, korkmadan… Ayaklarını özgür yarınların temposuna uydurarak.