"L'amour est comme un sablier, avec le coeur remplir le vide du cerveau."
Bu sözü Fransız yazar Jules Renard'dan hatırlıyordum. Tercümesi "Aşk bir kum saatidir, kalp dolarken beyin boşalır," şeklindeydi.
Buhar kadar maddesel varlıktan uzak hayalet halim onunla birlikte yas tutuyordu. Üzgün ve hüzünlü bir çift olmuştuk. İnsan çocuk ve göremediği ama onu dünyadaki her şeyden daha çok seven hayalet.
"Bir insanın sahip olabileceği her türlü muhteşem özelliğe sahipmiş: güzellik, güç ve cesaret. Ölümden korkmuyormuş ve meleklerle işbirliği yapmış. Ayrıca, Jake'in her şeyden çok istediği tek şeye sahipmiş."
"Neymiş o?"
"Kalbimizin anahtarı. Bu onu ciddi bir tehdit yapıyor."
Hanna mütevazı bir tavırla, "Sizin gibi umut edemediğim için beni affedin, hanımefendi," dedi. "Hayallerimi, yeniden yerin dibini boylasınlar diye tozların içinden çekip çıkarmak istemiyorum. Bunu anlayabiliyor musunuz?"