Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hakikat Oyunları

John Forrester

Hakikat Oyunları Gönderileri

Hakikat Oyunları kitaplarını, Hakikat Oyunları sözleri ve alıntılarını, Hakikat Oyunları yazarlarını, Hakikat Oyunları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Doğru ya da yanlış şeylerin değil, sözün bir özelliğidir. Ve Sözün olmadığı yerde, doğruluk da yanlışlık da yoktur. Olmaması gerektiğini düşündüğümüz bir şey olarak hata ya da neyin olmadığına dair kuşku ortaya çıkabilir: Ancak bunların hiçbirinde bir insan hakikatsizlikle suçlanamaz.
Sayfa 59 - Ayrıntı Yayınları, İstanbulKitabı okudu
Batı toplumlarında bu tartışmalı alanla uğraşan ayrıksı bir kurum vardır: Kurmaca. Modern çağın başlarında kılı kırk yaran ahlâki söylemler sorununa bir yanıt olan kurmaca, gerçeği temsil etme iddiasından vazgeçmiş ama aynı zamanda temsili işlevinin tam olarak ne olduğu sorusunu da askıda bırakmıştır. Hume'un yazdığı gibi, "meslekten yalancı olsalar da, şairler her zaman kurgularına bir hakikat havası verme gayretine girer," bu yüzden yalanın epistemolojisi, ahlâkı ve pragmatiğini incelemek açısından kurmacanın ayrıcalıklı bir alan olması şaşırtıcı olmasa gerektir. Zaten olması gerektiği gibi, yalanın inceliklerini, karmaşıklığını ve ironilerini en açık gösterenler yazarlardır.
Sayfa 46 - Ayrıntı Yayınları, İstanbulKitabı okudu
Reklam
Dünya tarihinde yalanın işlevini değerlendirmeye kalkıştığınızda, en makul yanıtların mitsel biçimde geldiğini görürsünüz. Freud, şairin ilk yalancı olduğu ve bu yüzden bir birey olmaya cüret eden ilk insan olduğuna dair bir hikâyeden -kılık değiştirmiş bir mitten- bahseder. Freud'un anlattığına göre, asal babanın öldürülmesi ardından yaratılmış olan toplumun ana ilkesi hiç kimsenin kendini ölü babanın yerine koymamasıydı. Aksine, her erkek ölü babayı ideal olarak almıştı. Ölü babaya boyun eğme şartından kendini ilk kurtaran insan bunu, hayal gücünün marifetiyle, baba olma özleminden ve arzusundan hareketle yapmıştır.
Sayfa 46 - Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999.Kitabı okudu
Peki, o halde hakikat nedir?... Hakikatler yanılsama olduklarını unuttuğumuz yanılsamalardır; hakikatler alışkanlık haline gelmiş ve duyuş gücünü tüketmiş metaforlar, silinmiş ve artık para olarak değil, metal olarak alınan sikkelerdir... Biz bu zamana kadar yalnızca toplumun var olmak için bize dayattığı görevin sesini dinledik: Doğruyu söylemek bu bildik metaforları kullanmak demektir. Demek ki, ahlâki bakımdan söyleyecek olursak, bu görev tespit edilmiş bir töreye göre yalan söyleme, sürüyle yalan söyleme ve bunu herkes için bağlayıcı olacak tarzda söyleme görevidir. Hakikat, demek ki, birbirimizle barış içinde yaşamamamızı sağlayan töredir, yalandır.
Sayfa 56 - Ayrıntı Yayınları, İstanbulKitabı okudu
Dünya tarihinde yalanın işlevini değerlendirmeye kalkıştığınızda, en makul yanıtların mitsel biçimde geldiğini görürsünüz. Freud, şairin ilk yalancı olduğu ve bu yüzden bir birey olmaya cüret eden ilk insan olduğuna dair bir hikâyeden kılık değiştirmiş bir mitten bahseder. Freud'un anlattığına göre, asal babanın öldürülmesi ardından yaratılmış olan toplumun ana ilkesi hiç kimsenin kendini ölü babanın yerine koymamasıydı. Aksine, her erkek ölü babayı ideal olarak almıştı. Ölü babaya boyun eğme şartından kendini ilk kurtaran insan bunu, hayal gücünün marifetiyle, baba olma özleminden ve arzusundan hareketle yapmıştır.
Sayfa 46 - Ayrıntı Yayınları, İstanbulKitabı okudu
+1
Sainte-Beuve, "Ben her zaman derim ki, eğer insan aklından geçirdiklerini bir ân için söyleyecek olsa, toplum çökerdi" diye yazmıştı." Başka türlü görünme zenginliği toplumsal ilişkilerin karmaşıklığını gösterir: Kişi eşitlerine ironiyle, maskeleri çıkarıp atma niyetiyle takılan maskeyle yaklaşırken, astlarına ve üstlerine karşı yalanın boş ekranını gösterir. Eğer yalanın toplumu imkânsız kıldığı düşünülürse, dikkate değer sürtüşmelerin ve çatışmaların olduğu toplumsal koşullanı anlamayı kolaylaştıran şey ironidir. Ve işte bu yüzden görgü kuralları, beyaz yalanlar, aşk yalanları vardır; bunlar başkalarıyla ilişkilerimizin işlemesini sağlayan motor yağıdır.
Sayfa 38 - Ayrıntı Yayınları, İstanbulKitabı okudu
Reklam
Çoğumuzun hakikatle ilişkisini nasıl yürüttüğünü en iyi bilen yalancılardır. Nietzsche şöyle der: "Kişi ancak belli koşullarda, yani anlaşıldığı ve iyi niyetle anlaşıldığı koşullarda, düşündüğünü söyler, 'hakikate bağlı kalır. Kişi alışık olmadığı şeyler karşısında kendini gizler; ve bir şeye erişmek isteyen biri düşündüğünü değil, kendini nasıl görmek istiyorsa onu söyler.
Sayfa 38 - Ayrıntı Yayınları, İstanbulKitabı okudu
Yalanın ilk savunusunu zaten görmüştük: Yalancının riyakârlığının ve aldatmasının bir erdem ifadesi olduğu anlayışı. Bunlar Odysseus'ta somutlanan Eski Yunan erdemleridir: Kurnazlık, maharet ve hile. Eski Yunanlılar Odysseus'ta neye hayran oldular? Her şeyden önce, onun yalan söyleme, kurnazlık ve kötülük yapma kapasitesine; istediği her kılığa girebilmesine; gerektiğinde, en soyludan daha soylu görünebilmesine; her yolu deneyebilmesine; kavrayışına onun zekâsı tanrıların hayranlığını kazanmıştı, onu düşündüklerinde gülümsüyorlardı: Tüm bunlar Yunan idealidir! Onunla ilgili en dikkate değer şey, görünüş ve varlık biçimindeki antitezin hiç hissedilmemesi ve bu yüzden de ahlâki bir önem taşımamasıdır. Böyle yetenekli aktörler nerde görülmüş!
Sayfa 37 - Ayrıntı Yayınları, İstanbulKitabı okudu
Kant'ın yalanı mahkûm etmekteki hevesinin arkasında, yalan tartışmasından Tanrı'nın sessizce çıkarılması yatmaktadır. Bunun ilk işaretlerini, "Doğrusunu söylemek gerekirse, bir kişinin yalan söylediğinden bahsetmek olsa olsa o kişinin Tanrı'ya karşı cesur, insanlara karşı bir korkak olduğundan bahsetmektir" diyen Montaigne çok önceden vermişti. Eğer Tanrı yoksa, yalancı, cesaretini hiç kimseye göstermekle yükümlü değildir.
Sayfa 36 - Ayrıntı Yayınları, İstanbulKitabı okudu
+1
Popper yalan söyleme kapasitesini tahayyül etme kapasitesiyle eşitler: Bu güç, şeyleri başka türlü hayal etme, inkâr etme, ve böylelikle kurgu, hatta hipotez yaratma ve dolayısıyla bilim yaratma- gücüdür: İnsanın dil kullanmaya başlama ânı, insanın yaptığı bir hataya özür bulmak için bir hikâye, bir mit icat ettiği anla çok yakından ilişkilidir. Bana göre, inkâr etmenin, doğru olduğuna dair işaretler veren bir şeyin doğru olmadığını söylemenin kendine özgü araçlarına sahip insan dilinin evrimi, büyük oranda yanlış beyanı inkâr etmek için sistematik araçların keşfine dayanır. Aslında, yalan insan dilini neyse o yapan şeydir. O bizi doğruluk ve yanlışlık sorununa götürür.
Sayfa 25 - Ayrıntı Yayınları, İstanbulKitabı okudu
Reklam
Bireyin bir korunma aracı olduğu müddetçe akıl, temel güçlerini başka kılıklara girerek geliştirir; kılıktan kılığa girmek aslında bir araçtır, bu araç sayesinde zayıf, çelimsiz bireyler hayatta kalırlar, çünkü onlar yırtıcı canavarın boynuzları ya da keskin dişlerine karşı bir varoluş mücadelesi yürütmekten acizdir. İnsanda, bu başka kılığa girme sanatı doruğuna erişir: Yanılsama, dalkavukluk, yalan ve aldatma, fısıltılar, poz, ısmarlama bir saltanat sürdürmek, maske takmak, törelerin ardına gizlenmek, kendisi ve başkaları için rol kesmek. İnsanlar arasında öylesine kural ve yasadır ki, yalın ve dürüst olana insanların hakikat demesinde anlaşılmaz hiçbir şey yoktur.
Sayfa 24 - Ayrıntı Yayınları, İstanbulKitabı okudu
Bilimlerin ayrıcalıklı bir hakikat iddiası geliştirdiğini söylemek malumu ilamdır. Bilimin hakikati fazla söze gerek duymaz. Öbür hakikatler ahlâki, dinsel, estetik, kişisel olanlar özel savunma, hatta özel bir epistemoloji gerektirir. Hakikat, bu yüzden, şimdi artık şeyleri bilmekle yakın bir ilişki içindedir. Ancak hakikate verilen önemin, bilimsel cemaatin kendinden menkul sözcülerinin yakın dönemde hakikati zapturapt altına almasından kaynaklandığını varsaymakta çok acele etmemeliyiz. Hakikat aşkımız, bilimin halihazırda sağladığı faydalara çok şey borçlu olmakla birlikte, bilimin hegemonya kurmasından daha eskilere dayanır. Yüzyıllar boyunca, hakikat kavramı satın alma gücünün çoğunu, insan ruhunun kaderinin hakikate sadık kalmasına bağlı olduğu inancı yoluyla kazanmıştır.
Sayfa 22 - Ayrıntı Yayınları, İstanbulKitabı okudu
Voltaire'in felsefi yandaşlarına 1736 yılında söyledikleridir:
Bir yalan ancak zarar verdiğinde kötüdür, iyilik doğurması ise çok büyük bir erdemdir. Öyleyse, her zamankinden daha çok erdemli ol. Bir şeytan gibi yalan söylemelisin, utana sıkıla ve bir ân için değil, cesaretle ve ısrarla.... Yalan söyleyin dostlar, yalan söyleyin, ilk fırsatta ben de size söyleyeceğim.
Mutluluk tarih öncesi bir arzunun gecikmeli olarak yerine getirilmesidir. Bu nedenle, servet pek az mutluluk getirir. Para bir çocukluk arzusu değildir.
47 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.