“Okyanusunu kaybetmiş bir martı gibi hissediyorum kendimi,” dedim. “Sen neden bana okyanus olmak istiyorsun?”
“Çünkü martı bir su kuşudur,” diyr açıklama yaptı. “Ne kadar yükseğe uçsa, uzağa gitse de son menzili daima okyanustur.”
“Kanadın kırılınca annein yanına gidermişsin. Ama kanatsız kalınca gideceğin tek yer babanın yanıdır.” Ağır çekimde başını döndürdü. Sigarayı dudaklarının desteği ile içine çekerken devam ettim. “Benim kanadımı sırtımdan söktüklerinde bile dizlerime sarıldım.”
“Birazdan güneş doğacak.” Turan’ın beni gelip alacağı anlamına geliyordu bu. Gözlerimi yerden kaldırarak ona dokundurdum.
“Aya ne olacak?”
“Ayı söndürdüm, yıldızları da.”
"Sen kimsin?" diye sordum. O kadar ironi içeren bir durumdu ki bu. Elleri ellerimi tanıyordu, ruhu ruhumu bir yapbozun son parçası misali tamamlıyordu sanki ama o rüyamdaydı ve ben onun ismini bilmiyor, sesini dahi duymuyordum.
Kendinden emin sesle, "Ben senin içinde büyüttüğün o adamım," dedi. "Daha ismimi bile bilmeden her defasında el uzattığın, tereddüt etmeden elini tuttuğun o adamım," diye devam etti. "Güvenmediğini söylüyorsun ama bana baktığında göz bebeklerin titriyor. Elin avucumun içinde kaybolurken her defasında derin nefesler alıyorsun. Kalbinin atışları kulaklarıma doluyor. Sen her defasında bana teslim oluyorsun. Ben teslim olduğun adamım. Memnun oldum, Mihrinaz."